Anasayfa    Özgeçmiş    Yazılar    Fotoğraflar    Yorumlar    Duyurular    İletişim      

NAZİLLİ VE ÇEVRESİ

   NAZİLLİ VE ÇEVRESİ



Nazilli ve Çevresi
ODTÜ mezunlarından Türk halk Bilimleri Topluluğu (THBT) üyelerinden oluşan İzmir grubunun düzenlediği gezi Mersin’den, İstanbul’dan, Ankara’dan gelen arkadaşlarımızla zenginleşerek rehberimiz Ercan Sepetçioğlu sayesinde inanılmaz keyifli geçti..

Gezi antik Nysa şehri ile başladı. Aydın’a 30 Km uzaklıkta bu antik şehirdeki kazılar son zamanlarda hızlanmış ve büyük, güzel bir şehir ortaya çıkmış. MÖ 3 yyda kurulduğu tahmin edilen bu şehirde ünlü Amasya’lı coğrafyacı ve gezgin Strabon eğitim görmüş.

40 bin kişinin yaşadığı bu şehir antik kentlere göre epey büyük ve 10 bin kişilik tiyatrosu, kent Meclis Binası, Kütüphane, Gymnasium, Stadyum, Agora, Köprüler, Roma devrine ait Hamamlar ile Bizans kiliseleri ile görülmeye değer. Bir de Ercan gibi tarih hocası bir rehberiniz olursa gezinin keyfine doyum olmaz.

Nysa antik kentinin stadyumu şehrin ortasından geçen akarsu üzerinde inşa edilmiş 30 bin kişi kapasiteli bir yapı ve zamanında burada gladyatör dövüşleri yapıldığı biliniyor.

Oradan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikasını gezmeye gidiyoruz. Fabrika büyük bir alana yayılmış. Yolun karşı tarafında park olarak kullanılan alanda eskiden lojmanlar varmış. Bize fabrikayı annesi İstanköy'den babası Bulgaristan'dan göç etmiş , 1958 yılında lojmanlarda doğmuş olan İlhan bey gezdiriyor.

Fabrika o zamanın şartlarında 25 ay gibi çok kısa bir zamanda 09.eylül.1937 yılında Atatürk tarafından açılmış. Sosyal Fabrika projesi olarak sadece üretim yapılan bir mekan değil, aynı zamanda “ar-ge” çalışmalarının yapıldığı, bir laboratuvar olarak eğitim verilen bir okul, her türlü sanat ve spor imkanlarına sahip bir kültür kompleksi, kısacası adeta dört dörtlük bir “yaşam alanı”, bir kampüs olarak inşa edilmiş.

Fabrikanın sinema salonu, korosu, bandosu, hamamı, ressamları, itfaiye teşkilatı , spor klubü varmış: balolar, danslar ve partiler düzenleniyormuş. O zamanlar yaygın olan sıtma fabrikanın hastanesi sayesinde kökü kurutarak yok ediliyor. Ayrıca fabrika kendi elektriğini de üretiyor.

. Nazilli’nin 5 km dışında olan fabrikaya lojmanda kalmayan işçilerin taşınması için hala çalışan Gıdı-Gıdı adında bir tren konmuş. Bu trene biz de binerek keyfini çıkardık. Nazilli Basma Fabrikası gerçekten çok etkilendiğim bir yer oldu.

Fabrika 2002 yılında Adnan menderes Üniversitesine devir ediliyor. Müze olabilecek bir yer çürümeye terkediliyor

Burada çalışırken eğitim gören başarılı çocuklara Sümerbank burs vererek üniversiteye yolluyor.

Nazilli çok güzel ,temiz ,düzenli bir kasaba. Trafoların üzerinde Ömer Hayyam’dan değişler, İbnİ Sina gibi bilim insanlarını tanıtan bilgiler var. Arkeoloji müzesi bizim oraya vardığımızda kapandığı için gezemedik. Ama binanın Anayurt Oteli filminde kullandığını öğrenmek ilginçti.


Öğlen yemeği için gidilen Kısmet Pide salonunda bin bir çeşit çok lezzetli pideler azar azar tadarak tıka basa doyduk.



Akşam yemeğine Nazilli’ye tepeden bakan Kuzey Tepe at çiftliğine gittik. Tabi ki THBT’nin bir klasiği olan davul zurna geldi ve çeşitli halk oyunlarını hep birlikte oynadık.


İkinci gün beni çok şaşırtan Esenköy’deki Arpaz kulesini görmeye gittik. Doğu da Kasrı Kanco gibi binalar olduğunu biliyordum ama Ege de derebeyi şatoları olduğundan haberim yoktu. Avrupa’da ki şatolara benzeyen kale etrafında kanalları ve gözetleme kulesi ile bölgenin yönetim merkezliğini yapmış.

Aydın İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü sitesinde Arpaz Kulesi için şöyle yazıyor.
“ Nazilli’ye bağlı Esenköy’de bulunan yapı grubu, bir Karya kenti olan Harpasa Kalesi’nin eteklerinde kurulmuştur. Bazı kaynaklarda buranın ismi Arpaz Kulesi olarak da geçmektedir. Akçay’a kadar uzanan ekili araziyi kapsamı içine alan büyük çiftlik işletmesinin sahibi, Arpaz Beyleri tarafından XIX.yüzyıl başlarında inşa ettirilmiştir. Ancak burada XVII. Ve XVIII.yüzyıllara ait, Osmanlı Dönemi kalıntıları ile de karşılaşılmıştır. Buna dayanılarak da kalenin daha erken bir dönemlerde yapılıp, sonradan yenilendiği de düşünülebilir. Burası bir bey konağı, güvenlik kulesi, ambar, ahırları ve müştemilatı ile bir şatoyu andırır. Kule, Arpazlı Hacı Hasan Bey’in, II.Mahmut zamanında Rodos’tan getirdiği ustalara yaptırmıştır.”

Wikipedia ise Arpaz Ailesini şöyle tanıtıyor :”Arpazlılar (veya Arpaz ailesi veya Arpazlı ailesi) Osmanlı Devleti 'nde merkezi yönetimin zayıflayarak bölgesel derebeylik lerin ön plana çıktığı 18. ve 19. yüzyıllarda Aydın çevresinde hakimiyet kurmuş iki aileden biridir. Arpazlıların hakimiyeti Nazilli merkezli, diğer derebeylik soyu olan Cihanoğulları ise Aydın merkeze 22 km. uzaklıktaki Koçarlı çıkışlı olmuştur.

Aile içi rivayetlere göre, Aydın bölgesi ile özdeşleşmiş olmalarına rağmen, soy aslen Osmanlı, başka bir deyişle İstanbul kökenlidir. Fatih Sultan Mehmet 'in planladığı İtalya seferinin ilk ayağı olarak Otranto çıkarması nı gerçekleştiren ve İtalya çizmesinin topuğuna bir süre hükmettikten sonra İstanbul'a dönerek sadrazam olan Gedik Ahmet Paşa Arpazlı ailesinin atası olarak anılmaktadır. Müstakbel Sultan II. Beyazıt 'ın bir konuyu tahta çıktıktan sonra görüşmelerini istemesi üzerine, 'Siz tahta çıkınca ben belime kılıç bile kuşanmam' gibi bir karşılık vermesi nedeniyle, oracıkta saray aşçı ve çırakları tarafından boğdurulmuştur. Ancak sofu, barışçı ve vicdanlı bir kimse olan II. Beyazıt sonradan bu yaptığına pişman olarak Gedik Ahmet Paşa'nın iki oğlunu "sipahi beyleri" olarak atamış, Nazilli'nin kenarından geçen Büyük Menderes Nehri bir hudut, Karacasu 'nun Nargedik köyü bir hudut olmak üzere arada kalan toprakları onlara bağışlamıştır.

Nazilli'nin yanıbaşındaki Karyalılar dan kalma Harpassa kalesinin eteklerindeki Arpaz kasabası bu şekilde kurulmuş ve sipahi beyleri soylarını burada devam ettirmişler. Bu durum, Atçalı Kel Mehmet Efe 'nin çağdaşı olan Arpazlı Hacı Hasan Bey 'e kadar süregelmiştir. Aynı zamanda Arpaz kulesini ve konağını yaptıran kişi olan Islahat Kumandanı Arpazlı Hacı Hasan Bey, rivayete göre, konağında sığır çobanlığı yapan Atçalı Kel Memet'i bir kabahatinden dolayı, döverek konaktan kovmuştur. Bir başka rivayet de, Atçalı Kel Memet'in Arpazlı beyinin kızına aşık olduğu ve anasını kızı istemeye gönderdiği, fakir bir yetim olan Kel Memet'e kızın verilmesinin söz konusu olmadığı gbi, cüretinden dolayı da kendisine sıkı bir dayak atıldığı, Kel Memet'in de bunun üzerine dağa çıkarak tarihin Atçalı Kel Mehmet Efe'si olduğu, ve günün birinde intikam için gelerek Hacı Hasan Bey'in oturduğu büyük konağı, onun bulunmadığı bir sırada ateşe verdiği şeklindedir.

Her halukarda, Atçalı Kel Mehmet Efe ile, başka bir deyişle Aydın İhtilali ile baş edemeyen Arpazlı Hacı Hasan Bey Padişah'ın gazabına uğrayıp, Rodos 'a sürülmüştür. İsyanın bastırılmasıyla dönüşünde beraberinde Rodos'tan yapı ustaları getirmiş ve bugünkü Arpaz Kulesi ve Arpaz Konağı bu ustaların hünerleriyle yükselmiştir. Güvenlik kulesi, ambarı, ahırları ve müştemilatı ile bir şatoyu andırmaktadır.
10 Aralık 1910 günü Arpazlı Osman Ağa'nın yıkılmış bulunan ve halkın kullandığı Menderes Köprüsü'nü tamir ettirmemesi üzerine Çakırcalı Mehmet Efe Arpaz köyünü basmış, ağanın evini ateşe verip, ağayı kaçırmıştır. Kılavuz olarak kullandığı bir çobanın takip edilmesi (kimi kaynaklara göre ihbarı) üzerine yakındaki Karıncalı Dağları Düzce ve Adapazarı bölgeleri Kafkas göçmenlerinden toplanmış ve Rüştü Kobaş komutasındaki bir gönüllü zaptiye birliğince kuşatılır. Çıkan çatışmada Çakırcalı ölür. Çakırcalı'nın cesediyle birlikte Osman Ağa'nın cesedi de bulunur.
Aile fertleri günümüze kadar uzanmıştır. Ayrıca, Arpazlı zeybeği Ege Bölgesinde oynanan bir halk dansı çeşididir.”

Buradan bir Alevi köyü olan Alamut’a geçiyoruz. Alamut Köyü 1928’den önce Madran dağının tepesinde yaşıyor, ağaçtan ürünler yapıp hayvancılıkla geçindikleri için tahtacılar deniyormuş. 1928 de ovaya iniyorlar. THBT öğrencileri 1980'li yıllarda bu köyde kalıp tahtacılar üzerine araştırma yapıyorlar.

Köylülerin kendi imkanlarıyla kurdukları 3 katlı bir Cem evini bizim için açıyorlar. Her Cem evinin baş köşesinde olduğu gibi burada da HZ Ali’nin ve Atatürk’ün fotoğrafı bulunuyor. Atatürk’ün fotoğrafı var zira tahtacı denen Alevili’lerin dağlardan inip ovalara yerleşmesi 1923 ‘ten sonra oluyor.

Alamut mezarlığında mezarların üzerinde renk renk eşarplar takılmış, çiçekler açmış bayram yeri gibi renkli ...Mezar taşlarının üzerinde maniler , ölümün nedeni ile ilgili yazılar var.

Köy meydanında bizim arkadaşlar ile köylüler birlikte saz çalıp semah oynuyorlar. Kırk yıllık dostlarda ayrılırcasına istemeyerek bu keyifli köyden ayrılıyoruz.

Yemekten sonra rehberimiz Ercan’la antik kentlerde heykeltraşların merkezi olan Afrodisyas gezimiz başlıyor.

Müzeler ile ilgili web sitesinde Afrodisias şöyle anlatılmış:“Aphrodisias, özellikle Roma çağında Aphrodite kültüyle tanınmış bir antik kentti ve önemli bir heykelcilik okuluna sahipti. Anıt yapıların çok iyi korunmuş olan bu kent, günümüzde Türkiye'nin en önemli arkeolojik alanlarından biridir.

MÖ 5000'lere kadar giden prehistorik bir yerleşmenin üzerine MÖ 6. yüzyılda kurulan Aphrodisias başlangıçta küçük bir köydü. İlk Aphrodite tapınağı da bu devirde yapıldı. MÖ 2. yüzyılda, ızgara planlı olarak yeniden düzenlenen kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşıyordu.

MÖ 1. yüzyılda Roma imparatoru Augustus, Aphrodisias'ı kişisel koruması altına aldı. Bugün ayakta kalan anıtları bu dönemde kazanan antik kent, MS 3. yüzyılın sonlarında Roma İmparatorluğu'nun Karia Eyaleti'nin başkenti oldu ve 4. yüzyılın ortalarında etrafı surla çevrildi. 6. yüzyıldan itibaren eski önemini kaybetmeye başlayan kent, 12. yüzyılda tamamen terk edildi.

Aphrodisias en çok, kentin kuzey ucundaki, antik dünyanın en iyi korunmuş stadyumu ve anıtsal tapınak kapısıyla tanınır. Ören yerinin girişindeki müzede ise Roma Çağı'nın en güzel mermer heykelleri sergilenir.”

Biz de bu güzel antik kenti sevgili rehberimiz Ercan’ın keyifli rehberliğinde keyifle ile gezip İzmir’e dönüyoruz.
MAYIS 2017

Fotoğraflar


[Fotoğrafı büyültmek için üzerine tıklayın.

3297


YORUMLAR

Bu yazı için henüz yorum yazılmamıştır.




© Ekim 2015, NergizOvacik.com