Anasayfa    Özgeçmiş    Yazılar    Fotoğraflar    Yorumlar    Duyurular    İletişim      

BÜYÜLÜ NAMELER

   BÜYÜLÜ NAMELER



Büyülü bir kaval sesi duydu kadın.Gündelik hayatın içinde boğulmuş koştururken bir an büyüsüne kapıldı bu sesin. Herşeyi bir kenara bıraktı. Kendine döndü. İçini hüzün, acı, sevinç, heyecan, mutluluk kapladı. Bu büyülü sesin peşinden gitti ve mavi ile yeşilin ebruli karışımının pırıl pırıl yansıdığı denizin kenarında sırtını kocaman bir çam ağacına dayamış oturan kavalcıyı gördü. Başında kırmızı, kavuniçi ve eflatun renklerinin karışımından oluşmuş kocaman bir kukulatası vardı. Bu renkler, bu havada uçuşan nağmeler...

Gitti kavalcının yanındaki ağaca sırtını verip oturdu. Hayallere daldı.Uçuyor, uçuyordu. Pamuk yığınlarına benzeyen bulutların üstünde yuvarlanıyor, zıplıyor, dans ediyordu. Biraz sonra dibinin pırıl pırıl göründüğü mavi ve yeşilin binbir tonunu yansıtan denizin çıplak vücudunu sarıp sarmaladığı suyun içinde dalıp çıkarak yüzüyordu.

Bir an toparlandı. Koşarak evine, işinin başına gitti. Düşünmeye çalıştı. Ne oluyordu? Kavalcının büyüsüne kapılanların başına ne geldiğini biliyordu. Büyülü kavalı ve rengârenk kukulatası ile istediğini büyüleyip yok etme gücü vardı. Denizin mavi ve yeşil sularında başta köyün fareleri olmak üzere nice canlılar yok olup gitmişti. Bu büyünün tehlikesini biliyordu. Gözünü dört açıp kendini kaptırmamalıydı. Ama hayalleri aklına geldikçe, o hayal dünyasında şimdiye kadar hiç yaşamadığı duyguları yaşadığını düşündükçe gözünden herşey siliniyordu.

Korkuyordu. Hem de çok korkuyordu. Bir anlık mutluluk için hayatındaki bütün değerli şeylerden vazgeçmeye hazır hissediyordu kendini. Ona çok yabancı olan bu duyguyla panikliyordu. Ama kavalın büyülü nağmelerinden, kavalcının rengârenk kukulatasından ve gözlerindeki parlaklıktan başka birşay düşünemez olmuştu.

Kavalın büyülü nağmelerini takip ederek denize doğru yürüdü, yürüdü.. Dostları kollarından çekiyorlardı. “Dur nereye gidiyorsun, kavalcıya kanma, anlık bir mutluluk o” dediler. Aldırmadı. Biliyordu, hem de hepsinden daha iyi biliyordu. Denizin üstünde yürüdü, yürüdü, sonra koşmaya başladı. Ayakları hafifçe suyun yüzüne dokunuyordu. Suyun üzerinde yarı yürüyor yarı uçuyordu sanki. Sonra batmaya başladı. Yavaş yavaş daha derine, daha derine.

Kıyıdakiler beklediler; ha şimdi çıktı çıkacak diye. Sonra atladılar arkasından aradılar denizin dibinde kadını. Yoktu. Dalgıçlar indi. Bulamadılar. Günler sonra ölüsü palmiye ağaçları ile bezenmiş, küçük bir adanın kenarında bulundu. Yüreği taşlaşmıştı ve onu bulanlar yüzündeki mutlu gülümsemeye bir mana veremediler.


Fotoğraflar


[Fotoğrafı büyültmek için üzerine tıklayın.

1140


YORUMLAR

Bu yazı için henüz yorum yazılmamıştır.




© Ekim 2015, NergizOvacik.com