Anasayfa    Özgeçmiş    Yazılar    Fotoğraflar    Yorumlar    Duyurular    İletişim      

GÜZEL İNSANLAR ŞEHRİ HATAY

   GÜZEL İNSANLAR ŞEHRİ HATAY



HATAY
Hatay Antakya, İskenderun, Dörtyol ve Samandağ gibi yerleşimlerinden oluşan, verimli Amik ovası ve Asi nehrinin orasından geçtiği Amanos dağlarının eteklerinde ,kurtuluş savaşından sonra Fransız hegemonyasında kalan 1938 yılında Türkiye’ye katılan zengin antik tarihi ve üç tek tanrılı din için de kutsal mekanları olan kanımca en güzel illerimizden biri.


Savon Otel
Hatay’a İki günlük bir turla gittim. Ancak tur yola sabah çok erken çıktığı için ben bir gün önceden gittim. İstanbul’da 2 saatlik bir uçakla Antakya’ya indim. İlk hedefim bir tanıdığımın çalıştığı Kurtuluş caddesindeki Savon otel oldu. Eski sabun fabrikası sahipleri tarafından son derece şık bir butik otele dönüştürülmüştü. Antakya’ya has köpüksüz sert kahvemi keyifle içtikten sonra otelimi yerleştim. Büyük Antalya Oteli şehrin ortasında Asi Nehrinin kenarında merkeze yakın şık bir otel. Yerleştikten sonra aradığınız her şeyi bulabileceğini , iki adımda bir künefeciye rastladığınız labirent gibi olan çarsının içinde keyifle kaybolarak gezdim. Defne sabunu, nar ekşisi, zeytinyağı, ipek dokumaları,taş ve ahşap oymacılığı bölgenin önemli turist alışveriş malzemesi.


Çarşı



Sveyka Restoran

Akşam yemeğimi eski bir binada son derece şık bir mekan olan Sveyka Restoranda muammara, humus, zahter, aşur gibi oraya has leziz meze ve yemekleri gitar eşliğinde hafif bir müzikle yedikten sonra ara sokakları dolaşmaya çıktım. Bana geceleyin bile sokakların çok güvenli olduğunu söylemişlerdi. Gerçekten iç rahatlığı ile labirent gibi kıvrılarak giden sokaklarda olağanüstü keyifli, bahçelerin etrafında restore edilmiş kafelere kafamı uzatıp fotoğraf çekerek dolandım. Sokakların bir kısmı taşla kaplı ortalarından suyun dren olması için çukur bir kanal geçiyor. Kadınlar topuklu ayakkabı ile yürümekte zorlandıkları için belediye bazı sokakları beton atmış. (!)


Beton Sokak


Evlerin iki veya üç kapıları var . Biri dış kapı. Oradan koridor ile iç kapıya geçiliyor ve genellikle orası ağaçlar ve kuyu bulunan avluya açılıyor. Üçüncü kapıdan da eve giriyorsunuz. Dış kapı kapalıysa evde yokuz ya da misafir istemiyoruz demekmiş. Ayrıca giriş kapılarının üzeri yeşil ve eski yazıyla dualar varsa burada hacı birinin oturduğu anlaşılıyor. Evin kapısının etrafı mavi ise o da böcek ve yılanlardan evi korumak içinmiş. Kapılarda iki tokmak bulunuyor üstteki kalın ses çıkarıyor gelenin erkek olduğunu anlıyorsunuz .Alttaki daha nazik bir sesle çalıyor o zaman da gelenin kadın olduğunu anlıyorsunuz. Eğer el şeklindeki tokmakta yüzük varsa everecek kızımız yok demekmiş.


Bir Hacının evi


Asi Nehri
Şehrin ortasından geçen Asi nehrinin antik zamandaki adı Orontes. Mitolojiye göre bu nehrin başında bir canavar bekler ve her sene bir genç kızın kurban edilmesiyle nehir akmaya devam edermiş. Bir yıl sıra kralın kızına gelmiş. O sırada orada bulunan Hızır kızla beraber canavarı beklemiş ve mağarasından çıkan canavarın kalbine kılıcını saplamış. Canavar bana bir kılıç darbesi daha vur da öleyim dediyse Hızır ikinci darbenin onu iyileştirdiğini bildiği için vurmamış ve canavar Lübnan dağlarına başını çarpınca Abı hayat dene bu su devamlı akmaya başlamış.

Asi Nehri Gece

Bu nehrin Asi adını almasının nedeni bütün nehirler kuzeyden güneye doğru akarken bu nehrin Lübnan’dan yani güneyden kuzeye doğru akması imiş.
Antakya adını MÖ Büyük İskender'in komutanlarından Seleucus babası Antiochus’tan almış ve şehrin koruyucusu da şans, bolluk ve kader tanrıçası Tych kabul edilmiş ve onun çok güzel bir heykeli burada bulunmuş.
Antik çağlarda felsefe ve tarih eğitimi ile meşhur olan şehir, şimdi de yüzde 90 okuma yazma oranıyla çok yüksek eğitim düzeyine sahip .
MÖ 40’lı yıllarda Mısır kraliçesi Kleopatra buraya geliyor ve o sırada vali olan Mark Anthony ile büyük bir aşk yaşıyor ve ondan bir erkek çocuğu oluyor.


Katolik Kilesesinin Çanı ve minare

Cumartesi tura Katolik kilesine giderek başlıyoruz. Bu eski mahalle nispeten zenginlerin restore edilmiş evleri, şık kafeler ve dükkanlardan oluşuyor. Bu kilise 1977 de onarılıyor. Bahçesinde portakal ağaçları olan bu küçük kilisenin terasından çan ve minare fotoğrafı iç içe çekilebiliyor. Tek tanrılı üç dinin de ibadethaneleri bulunan bu şehirde insanlar yıllarca ve dost olarak yaşıyorlar. Ancak burada 8 Yahudi aile kaldığı için Yahudiliğe göre cumartesi tören yapılabilmesi için en az 10 erkek lazım olduğu için İskenderun’dan buraya Yahudi erkekler geliyormuş.


Habib-i Neccar Cami


Katolik kilisesinden sonra Anadolu’un ilk camii olan Habib-i Neccar camiini ziyarete gidiyoruz. Bu cami tarih boyunca bir , kilise bir cami olarak aynı yerinde kalmış. Arkadaş marangoz anlamına gelen Habib_i Neccar kuranın Yasin suresinde geçer ve İsa’nın havarileri Yunus ile Yahya (Yuanna ve Pavlus) Antakya’ya geldiklerinde Habib_i Neccar’ın cüzzamlı oğlunu iyi ederek onu kutsal olduklarına ikna ederek Hristiyan yaparlar. Ancak hastaları iyileştirerek ilgi toplayan havariler hapis edilir. Onları kurtarmak için gelen havari Simon kralı ikna etse de halkı edemez . Halkın havarileri taşladığını duyan Habib-i Neccar onları korumak isterken öldürülür. Bugün onun öldürüldüğü yerde hem onun hem de havarilerin mezarları olan bir mekan. Bu hikayeyi yanıma gelen bir genç de rehber kadar güzel anlattı. Tek hatası havarilerin Müslüman olduğunu söylemesiydi.


Mozaik Müzesi Narcisos yani nergis


Uzun çarşıdan mozaik müzesine geçiyoruz. İki sene önce açılan yeni müze çok güzel ve rehberimizin dediğine göre daha yerleştirilmemiş pek çok mozaik varmış. Bu mozaikler Roma dönemi zengin evlerinin tavan ve duvarlarını süslüyormuş.


St Piyer Kilisesi


Şehre tepeden bakan St. Piyer kilisesi Küdüs’ten sonra ilk kilise olarak biliniyor özel izinle törenlerin yapıldığı kiliseyi 1963 yılında Papa ziyaret ediyor.


Atatürk,Che ve İsa'nın fotoğrafları


Akşam yemeği için Defne (mitolojideki Daphne’den adını alıyor) ya da harbiye denen şelalelerin olduğu bölgeye giderken dolarla alınıp satılan zengin mahallesinden geçiyoruz.


Hıdırbey Köyü

İkinci gün Samandağ’a doğru yola çıkıyoruz. Türkiye’deki maydanozun 3/4 bu bölgede üretiliyormuş. Ayrıca nakliye ve ayakkabıcılık da bölgenin en önemli gelir kaynaklarıymış. Ancak Suriye sınırındaki Cilvegöz ve Yayladağı kapıları kapalı olduğu için nakliye gelirleri çok azalmış. 1915 önce bu bölgede Ermeniler olduğu için yerleşim yerlerinin ermeni isimleri Bityaz Batıayaz, Hıdırbek Hıdırbey olarak değiştirilmiş.


Musa Ağacı

Hıdırbey köyü Musa dağının eteğinde Musa ağacının bulunduğu bir alevi köyü. Pazar günleri Hataylılar ailecek gezmeye çıktıkları için her yerde fırınlar yakılmış hazırlıklar yapılıyordu. Musa ile Hızır buraya geliyorlar ve Musa asasını yere koyunca orada bir ağaç meydana geliyor. 1.5 km2 ye varan gölgesi ile ortasında kovuğu 13-15 kişinin sığdığı bu ağaç bir zamanlar köyün berber mekanıymış. Ayrıca kamışlarından çok güzel ney olduğu için neyzenler neylerini buradan alırlarmış.


Vakıflı Köyünde Pazar Ayini

Oradan Türkiye’deki Ermenistan dışında tek ermeni köyü olan 135 kişinin yaşadığı Vakıflı köyünde pazar ayinini izliyor, kooperatifinden likör, nar ekşisi ve reçel türü alışverişleri yapıyoruz. Portakal bahçelerinin arasındaki köyün ortak bir kafesi ve pansiyonu var. Bu bölgedeki 12 ermeni köyü 1915 de göçmüş ancak devrimci olan bu köy halkı dağa çıkıp saklanmış ve ortalık sakinleşince köylerine dönmüşler.
Kazılmayı bekleyen Kapusu antik şehrinden Samandağ’ın Patara’dan sonra ülkemizin 14 km uzunluğundaki en uzun sahilini izliyoruz. Sahilde yükselen oteller olmadığı için doğallığını koruyor.


Samandağ Sahili


Romalılar zamanında sel sularını kontrol altına almak için yapılan Tıtus kanalı 1380 m uzunluğunda bir mühendislik harikası. Yakınındaki kaya mezarları da görülmeye değer. Sahilde bugün yerinde olmayan ticaret yapılan Mısırlılar için İsis tapınağı varmış. Buradaki sütunun üzerinde rahibeler devamlı ateş yakarmış. Buraya gelen ticaret gemileri ateşi görmezlerse ya bir salgın vardır ya da başka bir problem olduğuna anlarlarmış.


Titus Kanalı


Samandağ sahilinde Musa’nın rehberi Hızır’ın türbesi ziyaretçilerle dolu. Hızır’ın oturduğu ve dokunduğu yerlerin yeşillendiğine inanıldığı için türbesinin kapı ve pencereleri yeşildi. Hızır’ın Nusayri inancında gittiği yerlere mutluluk, sağlık ve bolluk getirdiğine , zor durumdakilerin yardımına koştuğuna inanılıyor. Biz de Hızır gibi yetişti lafını kullanırız.


Hz Hızır'ın Türbesi

Son durağımız rüzgar pervanelerinin arasında kalan ve 13 m yüksekliğindeki kolonda 40 yıl yaşadığına inanılan ST Simon manastırı.


Manastır ve Pervaneler

Atatürk Parkı


Şehrin ortasındaki Atatürk parkında değişik şehirlerin ürünlerinin satıldığı bir etkinlik var. Park çok büyük ve ağaçlar içinde. Oradan ara sokaklarda Mahzen kafede bir şeyler atıştırıp dönüş yoluna çıkıyorum.




Fotoğraflar


[Fotoğrafı büyültmek için üzerine tıklayın.

2318


YORUMLAR

Bu yazı için henüz yorum yazılmamıştır.




© Ekim 2015, NergizOvacik.com