Anasayfa    Özgeçmiş    Yazılar    Fotoğraflar    Yorumlar    Duyurular    İletişim      

SOSYALİZM, SALSA, PURO

   SOSYALİZM, SALSA, PURO



Küba Kanadalılar,Avrupalılar için pırıl pırıl denizi ,beyaz kumlu uzun kumsalı ile ucuz tatil beldesi, dünyadaki sosyalistler için ise ABD’ye karşı direnişini imrenerek izledikleri sosyalizmin son kalesi.


MADRİD HAVA ALANI
Nedense Kastro ölmeden Küba’ya gidilmeli gibi bir duygum varken 68 Dayanışma Derneği’nden arkadaşlarım 1 Mayıs’ta Küba’da olacağız deyince bana da içim pırpır ederek bavulumu toplamak düştü. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen eski dostlarla yıllar sonra buluşup Yeşilköy Havaalanında kucaklaştık. Madrid aktarmalı gidiyoruz. Madrid’in Gaudi tarzı yapılan yeni havaalanı deniz , rüzgar ve gökkuşağı izlenimi veren, Havana’ya gidiyor olmanın sevinci de yüreğinizdeyse, kendinizi uçuyor gibi hissettiğiniz bir mekan.

24 saatlik bir yolculuktan sonra Havana’nın en lüks oteli Nacional Hotel’ e varıyoruz. Sosyalizm öncesi Amerikalı gangsterlerin , Amerikalı zenginlerin kumar oynaması için yaptırdığı , her türlü lüksü yerinde ,mozaikleri ve mimarisiyle kendinizi İspanya ‘da hissedebileceğiniz bir otel..


DEVRİM MÜZESİ

Ve ilk mojito’yla tanışıyoruz. Küba’nın geleneksel turist içkisi. Kübalılar da mojito içiyorlar mı acaba? Ama rom içtikleri kesin. Zira zaruri ihtiyaçlar listesinde eskiden rom da varmış. Mojito rom, soda ,nane ve bol buz ile yapılıyor. Serinlemeye de yardımcı olduğu için hemen hemen her molada içiyoruz.

İlk gece yemekte balık, pilav, siyah mercimek, lorlu bir meyva tatlısı var ve tabii müzik. Küba demek müzik demek. Bir deyişe göre Kübalılar yürümez dans eder, konuşmaz şarkı söylerlermiş. Her oturduğunuz kafede , lokantada bir müzik grubu oluyor . Olağanüstü müzik yapılıyor. Che, Quanteramera başta olmak üzere kimisi sırf enstrümantal, kimisi çok sesli . Bir grup yarım saat kadar çalıyor ,arkasından CD sini satıyor ve bahşiş topluyor. Sonra başka bir grup geliyor. Size de keyifle içkinizi yudumlamak ya da yemeğinizi yemek düşüyor.



Ertesi günü Devrim müzesini ziyaret ediyoruz. Eski Batista’nın Sarayı devrim müzesi olmuş. Neler neler yok. Yedikleri içtikleri tabak çanak, her türlü evrak, giysiler, fotoğraflar .. Hepimiz duygulanıyoruz. Bahçede meşhur Grandma teknesi. Hani şu 82 kişinin Meksika’dan binip geldikleri ufacık tekne. Yanlış yere çıktıkları için 70 devrimcinin öldürülüp Kastro , kardeşi ve Che’nin kurtulduğu tekne. Eğer turistik yerlerden kurtulursanız Küba’da her yer devrim kokuyor. Hemen hemen hiçbir yerde Kastro’nun fotografı ya da heykeli yok . Bu bana çok iyi geliyor. Zira Suriye’de her yerde Sedat ve oğullarını görmekten ki bir de kızı var içime fenalık gelmişti.

Öğlen Çin mahallesine gidiliyor. Biz yemek yemektense sokaklarda dolaşmayı, havayı koklamayı tercih ediyoruz. Çarşı bizim ülkemizle karşılaştırırsanız fakir. İlk izlenim böyle. Ama düşününce, etrafa bakınca sanki herkesin her şeyi var gibi. İnsanlar fakir görünüyorlar ama inanılmaz bir mutluluk var. Herkes güler yüzlü. Özellikle kadınlar çok süslü.
Öğleden sonra gittiğimiz Modern sanat müzesi üç katlı. Klasik eserlerden modern eserlere giden bir şölen izliyorsunuz.

Öğleden sonra merkez komitesi dostluk evine gidiyoruz. Devletle en ciddi bir araya gelişimiz bu. Küba’da tıp okuyan Ceren bize tercümanlık yapıyor. 15 kişilik bir gruptan gitar konseri dinliyoruz. Şef özel olarak grubun Komünist Partiden bağımsız olduğunu belirtiyor. Saçları uzun ve at kuyruğu. Biliyoruz ki rejimin aydınlara karşı toleransı geçmişe göre çok fazla. Bu da Küba’da sanatı eskiye göre çok geliştiriyor.


JOSE MARTİN MEYDANI

Kastro 1980 yılında kapıları açıyor ve isteyenler ABD ye göç ediyor. Bu arada pek çok zengin Kübalı da evlerini bırakıp gidiyorlar. Bu evler halka veriliyor, bir kısmı da parti faaliyetleri için kullanılıyor. İkisini gördük. Biri dostluk evi. Diğeri de gençlik merkezi olarak kullanılıyor.

Bahçesi ucuz eğlenmenin ve dansın mekanı olan Amistat gençlik merkezi. 1 mayıs öncesinde bile 15 kişilik bir orkestra gençler için çalıyor ve herkes dans ediyordu. Havana çarşısında ucuz salsa için el ilanı dağıtırlarken görürseniz bilin ki Amistat kastediliyor . Bu evde büyük bir aşkın hikayesi var. Katerina evli . Barona aşık oluyor. Katolik olduğu için kocasından boşanamıyor ama bütün Havana’nın protestosuna karşılık Baronla yaşıyor. Baron’da sütunlarının kumu Nil’den, mermerleri İtalya’dan, ferforje ve camları Fransa’dan getirilen bu evi Katerina için yaptırıyor.


Otobüsler parasız ve genellikle tıklım tıklım. Bir de uzun tırlardan yapılma, adına metro denen arabalar var. Turistlerin binmesi yasak deniyor ama bence binerseniz kimse bir şey demez. Ayrıca isteyenler arabasıyla yolcuları bir yerden bir yere taşıyorlar. Dolmuş gibi bir şey. Geçerken gideceğiniz yeri sesleniyorsunuz o tarafa gidiyorsa sizi alıyor. Bu taksiler turistleri almıyor. O yasak zira devletin taksileri var. Onların tarifesi de turist bütçesine uygun. Her takside taksimetre var ancak bazı açıkgöz taksi şoförleri taksimetreleri aynanın arkasına ya da aşağıya bir yerlere gizliyor. Siz de pazarlık edip üçe gideceğiniz yere beşe gidiyor ve seviniyorsunuz. Taksici de taksimetreyi açmadığı için o parayı cebine atabiliyor. Küba bir bakıma bir araba müzesi. Cadilac, Chevrolet gibi arabaların çok eski modelleri hala taksi olarak kullanılıyor. Fazla benzin harcayan ve çevreyi kirleten bu arabalar yerine Çin’den araba alınacağına dair açıklamayı gazetelerden okumuşsunuzdur.


HER YER MÜZİK

Küba’da hemen hemen bütün işletmeler devlete ait. Ancak teknoloji gelişmediği için bu işletmelerin denetlenmesi için çalışanlar kadar denetçi ordusu var. Ayrıca her çalışanın elinde cetvel şeklinde defterler var. Her yaptığı işi , aldığını, verdiğini , taksi şoförleri gittiği yeri yazıyorlar. O kağıtları nasıl beceriyorlarsa bir şekilde denetliyorlar herhalde . Ayrıca Güney Amerika ikliminin sıcağından olsa gerek herkes çok yavaş hareket ediyor. Ama yüzlerinden gülümsemeleri hiç eksik değil.

Küba 1991 e kadar şeker üretiyor ve Sovyetler Birliğine satıyor ve karşılığında halkının her türlü ihtiyacını alıyormuş. Ancak Sovyetler Birliğinin parçalanmasından sonra çok zor bir dönem geliyor. Çok sıkıntı çekiliyor. Yiyecekler karneye bağlanıyor. Daha sonra kapılarını turizme açıyorlar. Bu yıllarda yılda 2.5 milyon turist geliyor. Turizm ülkeye gelir getiriyor ama yozlaşmayı da beraberinde. Benzer durumu Çin Halk Cumhuriyet’inde de gözlemiştim.

Küba’nın başka bir çaresi de pek yok gibi. Ancak yavaş yavaş bazı sanayi yatırımları yapıyorlar. Venazuella ucuz petrol vererek Küba’ya destek oluyor.


HER LOKANTADA MÜZİK GRUPLARI VAR

Ülkede çok ilginç bir sistem kurulmuş. Kanımca bir ekonomi dehası. İki çeşit para var. Biri küba pezosu (cp), diğeri değişebilir pezo( cvp) dedikleri turistlere verdikleri bir para. Bundan önce turistlere yönelik dolarla alışveriş yapılan dükkanlar varmış ve bunlara Kübalıların girmesi yasakmış. Ancak şimdi böyle bir durum yok . Herkes her parayı kullanabiliyor . Ancak lüks maddeler değişebilir pezo (cvp) ile satılıyor .Bu para da normal pezonun 25 katı. Maaşlar 250 cp ile 600 cp arasında.Doktor ve profesörler en yüksek maaşı alanlardan . Kastro 900 cp alıyormuş. 250 cp 25 avroya denk geliyor. Ancak Küba’nın en zenginleri turizm sektöründe çalışan garsonlar, taksi şoförleri ve müzisyenler.

Bizim kriterlerimizle düşündüğümüz zaman aklımızın ermediği bir durum ortaya çıkıyor. Zira etrafınıza baktığınızda evsiz , üstü başı perişan ya da aç insan yok. Tam tersine hele kadınlar o kadar şık ki. Nasıl oluyor da 25 avroyla geçinebiliyorlar diye şaşıyorsunuz. Ancak devlet pek çok şeyi sübvanse ediyor . Sokaklarda kuyruklar görüyorsunuz. Bunu bir süre sonra anladık. Devlet herkese 1 cvp karşılığı pirinç, fasulye , şeker , tavuk, sabun,diş macunu kişi başı ayda 7 yumurta, her gün bir ekmek , yedi yaşına kadar olan çocuklara her gün bir litre süt vb . veriyor. Gördüğümüz kuyruklar onları anlamaya gelen insanlar. Hatta kısıtlama günlerinden önce bu listede rom ve puro bile varmış.


PAZARDA
Eğitim 5 yaşında başlıyor ve 9.sınıfa kadar zorunlu. İngilizce dersi var. Eğitim her aşamada parasız. Okuma yazma bilmeyen yok. Çok ucuz lisan kursları var. Turizmde çalışmak için İngilizce şart.

Küba’nın koruyucu hekimlik esaslı tıp sistemi bütün dünyaya örnek. Her 150 kişiye bir aile doktoru düşüyor. Ülkeyi ağ gibi ören sağlık merkezleri ilk teşhis ve tedaviyi yapıyor. Teşhise yönelik her türlü ekipman bu merkezlerde mevcut. Bu doktorların ya da sağlık merkezlerinin yetersiz olduğu durumda , hasta daha büyük ve teşekküllü bir hastaneye kaldırılıyor. Doğumda bebek ve anne ölümlerinin en düşük olduğu ülkelerden biri. Ortalama ölüm yaşı da erkeklerde 75 kadınlarda 77 ki bu da dünyanın gelişmiş ülkelerine yakın. Türkiye’den de bir heyet bu sistemi incelemek için gitmiş.



Ayrıca Küba dünyanın pek çok fakir ülkesine 2 yıl ücretsiz doktor yolluyor. ( 6 Latin Amerika,13 Afrika ,1 de Asya ülkesi) 25 bin Kübalı doktor yurt dışında, bunlardan 15 bini Venezuela’da.

Akşam Tropikana müzik kulübüne gidiyoruz. Giriş yemekli 70, yemeksiz 50 cvp . Saat 22-24 arasında şarkılar ve dans gösterisi. Burası Küba’nın Amerika’nın kumarhane ve kerhanesi olduğu günlerden kalma bir gece kulübü. Muhteşem kadınlar ,bir renk ,ışık ve müzik cümbüşü. İki saat nasıl geçti anlamıyorsunuz. Sosyalist arkadaşların homurtularına rağmen ben çok keyif alıyorum. Zira her şey o kadar estetik ki.



TROPİCANA

Ertesi gün Havana’dan dört saat uzaklıktaki Santa Clara şehrine hareket ediyoruz . Che’nin mezarı buraya getirilmiş. Basit bir anıt.ve büyük bir meydan. Yerdeki karolar el ele tutuşan insanları sembolize ediyor . Meydandaki 60 palmiye Che’nin mezarı 60. yaş gününde buraya taşındığı için dikilmiş. Büyük bir taş anıt üzerinde Küba mücadelesini anlatan figürler. Altında ufak bir Che müzesi ;silahları, mektupları,matarası,kıyafetleri ve mezarı .. Devrim sırasında ölen diğer yoldaşlarıyla beraber duvara fotoğrafları konmuş. Che’ninki biraz daha büyük ve ortada. Küba’da Kastro’nun heykeli ya da büyük fotoğrafları yok. Ancak Che ‘yi her yerde görebilirsiniz. “Siempre Hasta Victoria “ “daima zafere doğru” anlamı olan bu sloganı biz 68 kuşağı “sürekli devrim” diye biliyoruz. Bu slogana uygun bir şekilde yürüyen bir Che heykeli heybetle alanda yükseliyor.



Grupta herkes çok heyecanlı. Che’nin heykeli önünde üzerinde Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in fotoğrafları olan pankart açıldı. Sağ yumruklar havada fotoğraflar çektirildi. Hatta gizli gizli alınan toprak mezarlarının üzerine serpilmek üzere Türkiye’ye getirildi.

O gün Santa Clara’da dans festivali var. Küçükten büyüğe değişik kıyafetlerle herkes kortejde. Kilise de ise rock müzik ziyafeti var.



İCAP yabancılarla ilgilenen kuruluş. Bize Santa Clara’da rehberlik yapıyorlar. Birisi de fotograf çekip daha sonra gruba satıyor. Santa Clara’da ayrıca Batista’nın Küba’dan kaçmasına sebep olan, asker ve cephane dolu treni Che komutasında ele geçirdikleri yere gidiyoruz. 28 Aralık 1959 da bu olay oluyor. Batista 31 Aralıkta kaçıyor. O zamanlar Kastro sosyalistim demiyor ve halk Batista’nın zulmünden o kadar yılmış ve karşı ki , ABD biraz da göz yumuyor bu harekete. Nitekim 1962 tarihinde araları açıldıktan sonra Kastro SSCB’yle yakınlaşıyor ve sosyalizmi ilan ediyor.

Akşam meşhur bir “paladar”da yemek yiyoruz. Kişi başı 22 cvp veriyoruz. Üç kişilik bir grup müzik yapıyor. Paladar lokanta evler diyebileceğimiz yerler. Aile işletmesi. Genellikle lokantalardan daha ucuz ve daha lezzetli ama bu gece gittiğimiz Mummy Paladar’ı bunun dışında ,çok pahalı yani lokanta fiyatında. Küba turizmden gelir sağlamaya karar verince aile işletmelerine pansiyon ve lokanta açma hakkı vermiş. Bunların kuralları var ve sıkı bir şekilde denetleniyorlar. Pansiyonda sizi yalnız bırakamıyorlar. Paladarlarda da 4-5 masayı geçemiyorsunuz. Bazı istisnalar var tabi.. Örneğin Çilek ve Çikolata filminin çevrildiği ev turistlerin ilgi merkezi..Eski görünümlü bir apartmanın 2. katında ve küçük bir lokanta kadar masası var .



Heminway’in Küba’daki önemi bir başka. Yıllarca Küba’da yaşamış. Politikayla ilgilenmemiş. Fahişeler, balıkçılar ve serserilerle arkadaşmış. İhtiyar Balıkçı ve Deniz’i yazdığı köye ve kafeye gidiyoruz. Bir masa ayrılmış . Devrimden sonra Hemingway Küba’dan ayrılmış. Ve bir süre sonra da intihar etmiş. Havana’da kaldığı otel müze yapılmış. Ayrıca gittiği lokanta ve kafeler çok meşhur ve pahalı.

“Rampa “ İspanyolca yokuş demek. Genellikle turistlerin dolaştığı yerler. Büyük sinemalar var. Sinema ve tiyatro 1 cp. Ayrıca Çilek ve Çukulata filminin ilk başındaki dondurmacı Coppelia burada Önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Bu kuyrukta beklerseniz çok ucuz dondurma yiyebilirsiniz.Ya da kuyrukta beklemeden turist parasıyla biraz daha pahalı dondurma yiyebilirsiniz.


1 MAYIS İŞÇİNİN EMEKÇİNİN BAYRAMI

1 Mayıs sabahı saat 5’de yola çıkıyoruz. Polis basar mı,olay çıkar mı endişesi yok içimizde. Gençlik evinde birer sandviç tutuşturuyorlar elimize. O saatte sokaklar dolu . Otobüsler vızır vızır. Havana’da şimdiye görmediğimiz bir trafik yoğunluğu ve eski otobüslerin çıkardığı egzoz kokusu var. Kalabalıklar genellikle kırmızı bluzlu, yığın yığın devrim meydanına gidiyorlar. Biz de kırmızı bluzlarımız, şapkalarımız ve pankartlarımızla 1 Mayıs marşını avaz avaz söyleyerek heyecan içinde meydana yürüyoruz.


PANKARTIMIZLA 1 MAYIS TÖRENLERİNE GİDİYORUZ

Devrim meydanı çok büyük bir alan. Jose Martin’in –İspanyollara karşı mücadele etmiş olan halk kahramanı şair - bir heykeli ve çok yüksek bir anıt var. Ayrıca bir duvarda Che’nin bir çizgi resmi ve diğerinde Latin Amerika halklarının devrimi üzerine bir slogan.. Bütün Latin Amerika ülkelerinden öğrenciler Küba’da okumaya geliyor. Nitekim meydanda etrafımızda Perulu, Meksikalı , Panamalı Venezuellalı gençler ve bayrakları var. ÖDP bayrağını görmek de bizi heyecanlandırdı. Hatta bir ara protokol arasından “tek yok devrim” pankartı açıldı. Korsan eylem yapmaya meraklı birilerinin Küba’da aynı işe kalkışması çok komikti.


FİDEL'İN BU MEYDANDAKİ SON 1 MAYIS KONUŞMASI

Fidel saat 8:30 civarında konuşmaya başlıyor. Ondan önce şarkılar marşlar. Havana’nın her yerinde hoparlörler var. Özellikle yaşlılar bütün konuşmayı çok ciddi bir şekilde dinliyorlar. Gençler bir süre sonra yerlere yayılıyorlar. Zira bir gece önce üniversitede toplanmışlar , eğlence varmış ve hiç uyumamışlar. Bende biraz 19 mayıs duygusu yaratıyor. Bir iki yerde soruşturuyorum. 1 Mayıs törenlerine katılmak mecburi değil ama yöneticiler gitmeye teşvik ediyormuş (!).

Eski Havana da dolaşmak inanılmaz keyifli bir duygu. Hangi köşeyi dönseniz olağanüstü bir meydanla karşılaşıyorsunuz. Küba hükümeti özellikle meydanlardaki binaları restore ediyor. O kadar çok restore edilmesi gereken güzel bina var ki. Eski şehir adeta bir bina müzesi. Havana’da durumu iyi olanlar eski şehri terk etmiş. Rampa ve Mynamar tarafına taşınmış. Eski şehirde genellikle eğitim düzeyi düşük ve fakir halk yerleşmiş. Güzelim evlerde tavuk besleyen bile var.


Grubumuz Türkiye’ye dönüyor. Biz üç kişi. on gün daha Küba’da kalacağız. Aslında vize alabilseydik Meksika ya da Venezuella’ya gitmek istiyorduk.Gezinin sonunda vize alamadığımıza çok memnun oldum.Küba’yı keşfetmenin kolay olmadığını gördük.

Casa Particular (özel ev) denen pansiyonlardan birinde kalacağız. Oteller bütçemize göre fazla pahalı. Joel ve Cadilis’in pansiyonunda yer buluyoruz. Yüksek tavanlı 3 oda bir salon ve mutfaktan oluşan bir ev. İki odasında banyo, tuvalet ,klima var ve gecesi 25 cvp’ya kalabiliyorsunuz. Amerika Küba’yı o kadar benimsemiş ki Beyaz Sarayın aynısının küçüğünü Havana’ya yapmış. Eskiden parlamento binası olan kapitol şimdi müze ve kafe. Pansiyonumuz kapitolü denize bağlayan, Havana’nın en şık caddelerinden biri olan Prado’nun hemen arkasında.. Kahvaltı 3 cvp. Ananas, mango yumurta ve çay veriyorlar. Peynir çok pahalı . Kendimiz çarşıdan alıyoruz.


KARŞI KOMŞUMUZ

Fotoğraf makinem için kart arıyorum. Carlos 3 de bulabilirsin diyorlar. Burası Havana’nın en büyük çarşısı. Üç katlı çeşit çeşit dükkanların olduğu bir yer. Ne alırsan 1 cvp ya da 3 cvp ya satış yapan yerler var. Ancak teknoloji bizim yirmi yıl önceki durumumuzda.

Havana’daki Kristof Kolomb mezarlığı bir heykel müzesi gibi. Zaten giriş parası da alıyorlar. Ağaçlar dekoratif kesilmiş. Mezarlıkta pek çok boş yer var. Çok güzel heykellerin olduğu gruplar var.Özellikle bir mezar çok ilginç. Çocuğu olamayan kadınlar gelip önce mezara vurup kutsal ruhu çağıyor ,sonra dua ediyorlar. İnsanların inanma ihtiyacı ve umudu kaybetmeme isteği her kapıyı çalmasına sebep oluyor. Kapıdaki görevliye sorunca anlıyoruz ki bunların bir kısmı Küba’dan kaçan kişilere ait. Görevli bize bu mezarların özel kişilere ait olduğunu ve Kübadaki tek özel mülkiyet olduğunu söylüyor.


MEZARLIK

BİR DOLANDIRILMA HİKAYESİ.

Yolda yürürken yanımızda hızlı hızlı yürüyen uzun saçlı ,sarışın, otuz yaşlarında bir erkekle, memeler ortada güzelce bir kadın bize laf atıyorlar. Tipik Kübalı ilk cümlesi . “Where are you from?” Türkiye deyince “haaaaa türkiyaaa” diyorlar. Bu da öyle yaptı; sonra ismimizi sordu ve kendini tanıttı. Bu da karım ama İngilizce bilmiyor dedi. Kadın şirin şirin gülümsüyor. İki yaşında kızımız var ; ben bateri çalıyorum dedi. Gerçekten tipi çok uygun. Akşam gelin çaldığım yere Boeno Vista Social club’ın çaldığı yerde çalıyorum dedi. Biz de onları arıyoruz. Ben hemen sazan gibi atladım. Gelin size bir davetiye vereyim dedi. Ve bizi bir bara götürdü. Hemen mohitolar ısmarlandı.



Bu arada puro ister misiniz? Arkadaşımın dükkanı var dedi. Biz o zaman uyandık. Yok istemeyiz dedik. Epey ısrar etti. Küba puroları orada yetişen tütünün cinsinden dolayı dünyada çok meşhur . Yaprak tütün sarılarak yapılıyor. Cinsine göre tek puronun fiyatı 20 cvp kadar çıkıyor. Ancak karaborsadan üçte bir fiyatına bulmanız mümkün. Zira tütün fabrikasında çalışanların istihkakı varmış onları satıyorlar . Ayrıca sahte puro da var. Hem etik olarak ,hem de sahte puro alma ihtimali olduğu için karaborsadan puro almamak en iyisi.



2cvp olan mohitoları 5. yıldızlı otel fiyatında 4 cvp den içtik .Enrigo ve karısınınkini de ısmarladık. Bir de “çocuğumuza süt alırsanız çok memnun oluruz. Biz bu mağazalardan alışveriş edemiyoruz “ dedi. Bir torba süt tozunu da 5 cvp’ya aldık. O üç istedi ama biz o zamana kadar bir şeyler döndüğünü anladığımız için çok pahalı deyip bir tane aldık. Oysa sonradan öğrendik ki her çocuğa yedi yaşına kadar devlet günde bir litre süt veriyor. Bu arada arkadaş olmuştuk. Ve sen dolandırıcın diyemedik . Onun adına utandık açıkçası.

Bu Küba’da turistik bölgelerde tipik dolandırma yöntemi. Kendilerine karı-koca süsü veren çiftler yolda giderken seninle arkadaş oluyorlar . Artık Allah ne verdiyse seni kazıklıyorlar. Önce ne zamandan beri Küba’dasın diye soruyorlar. Eğer 10 gün falan dersen yanına hiç yanaşmıyorlar. “Bu enayi turistleri şimdiye kadar birileri kazıklamıştır” diye düşünüyorlar sanıyorum. Tabi bu durum Küba’ya has değil. Dünyanın her yerinde turistik bölgelerde kazıklama var. Ama burada bunu sanat haline getirmişler kanımca.



Bütün ülkede her şey iki çeşit. Buna otobüsler de dahil. Turist otobüsleri klimalı yeni ve tabi ki pahalı. Halkın bindiği şehirlerarası otobüslerde klima yok ve çok ucuz. İsterseniz ona da binebilirsiniz. Trinidad’a gidiyoruz .Adeta açık hava müzesi. 18 ve 19. yüzyıldan kalma içleri antikalarla dolu otantik evler , UNESCO tarafından dünya kültür mirasına alınmış. Pencerelerde ahşap veya demir parmaklıklar var. Kapılar pencereler açık. Ayrıca her evde sallanan sandalyeler var. Bizim kaldığımız pansiyon da müze gibi . Sallanan sandalyelerin sırrını keşfediyoruz. Oturup sallandığın zaman rüzgar oluşturuyorsun. Sıcakla baş etmenin yolları olarak yüksek tavanlı evler, mermer salonlar, sallanan sandalyeler, avlular Trinidad’ın tipik mimarisini anlatabilir.



Akşamları gidilen dans barlar var. 1 cvp giriş parasıyla çok güzel müzik dinleyip, dans edebilirsiniz ya da sanki her biri profesyonel gibi dans edenleri seyredebilirsiniz. Ayrıca sizi her zaman dansa kaldıran birileri oluyor. Bir arsanın kenarında müzik yapan ve dans edenler ise giriş parasını veremeyen ya da vermek istemeyenlerin takıldığı yer. Orada ya da burada her yerde, her zaman müzik ve dans var.

Akşamları meydanda Afro-küba dansları yapan bir grup ve 15 kişilik orkestra var. Gösteri sonrası cd satıyorlar ve bahşiş topluyorlar.

Trinidad’tan Cienfuegos ‘e geçiyoruz. Turistlerin çok ilgi göstermediği bir yer . Bizimle de kimse fazla ilgilenmiyor. Bir cumartesi sabahı varıyoruz. Prado caddesi boydan boya çocukların çeşitli etkinlikler yaptığı bir alana dönüşmüş. Bale, eskrim, boks vb sporlar yapılıyor , oyunlar oynanıyor. Onlarca masa konmuş çocuklar satranç oynuyor belki de turnuva var. Aileler de izlemeye gelmişler. Bir tarafta cins köpeklerin yarışı var. Meydanda bir içki içiyoruz. Hemen bir grup geliyor; sanki özel serenat yapıyor.


VARADERO
Varadero ise yirmi km beyaz kum sahili , pırıl pırıl denizi ve şık otelleriyle turistlerin geldiği bir bölge. Özellikle Kanada’dan gelip her şey içinde şık otellerde kaldıkları bir şehir. Civardaki Jamaica ve benzeri yerlere göre çok daha ucuz olduğu için tercih ediliyor. Küba da Kanada dolarını en karlı bozuyor. Pek çok Kanada’lı Küba’da Varadero dışında bir yeri görmeden geri dönüyormuş. Oysa Havana Varadero arası iki saat.ve Varadero da tipik Küba değil. Biz pazar günü oradaydık. Şemsiyesini, buz kutusunu alan Kübalılar kendini plaja atmıştı.


VARADERO
Bizim kordona onlar malecon diyorlar. Ve güneş batarken oltasını alanlar , aşıklar Havana’nın siluetine karşı fıstık yiyorlar. İncecik külahlarda satılan fıstık oranın özelliği. Bob Marley hayranı iki genç bize de ikram ediyorlar. Biz de denizden batan gün batımını seyredip son mohitomuzu içmek üzere gece geç vakitlere kadar güzel müzik dinleyip dans edebileceğiniz katedral meydanına gidiyoruz. Küba’yla vedalaşma vakti geldi. On beş gün çok az geldi. Küba’yı , Küba’lıları anlayabilmek, tanıyabilmek için kanımca daha epey bir on beş güne ihtiyaç var.


MALEKON
Not: cvp değişebilir küba pezosu için , cp Kübalıların kullandığı pezo için kullanıldı. cvp’ nin karşılığı hemen hemen 1 avro.


Fotoğraflar


[Fotoğrafı büyültmek için üzerine tıklayın.

1852


YORUMLAR

Bu yazı için henüz yorum yazılmamıştır.




© Ekim 2015, NergizOvacik.com