Nergiz Savran Ovacık, 1972 yılında ODTÜ endüstri mühendisliğinden mezun oldu. O günden bu güne kırk seneyi aşkın bir süre geçmiş. Bu söyleşimizin, onun yaşantısından izler içermesini istiyorum. “Bir insanın ömrü, yaşadıklarıdır” diyebiliriz. Bu herkes için geçerli bir sözdür. Fakat Nergiz’i tanıtmak için çok basmakalıp olur. Onu sizlere daha iyi tanıtmak için ilk önce onun iş yaşamına bir odaklanalım istiyorum. Bir tür; Nergiz Savran Ovacık’ın yaşamı denilen büyülü serüveninin, yaşamla, iş hayatıyla ve hobileriyle iç içeliğinin serpiştiği, uçlandığı yol uğraklarına dönüp bakalım diyorum. Çünkü o her şeyden önce hazır bilgilerin dışına çıkmak ister, düşünen, özgürce düşünen bir kadın olmak ister. O her şeyden önce toplumun koşullarıyla yakından ilgili olmak, toplumun bir öğesi olmak ister. O hep kulaç atmak, hep yeni kıyılara ulaşmaktan yanadır.
Daha henüz yirmili yaşlarındayken 1972 Mart askeri darbesinin tutukladığı devrimcilerden biri olarak iki buçuk yıl Ankara Yıldırım bölgede hapis yatar. 1974 affıyla serbest bırakılır. TCDD’de planlama mühendisi olarak iki yıl çalışır. Bu arada kızı Fatma dünyaya gelir. Ankara’nın hava kirliği Ovacık ailesini İzmir’e geri getirir. ESHOT’un bilgi işlem müdürlüğünün kuruluş aşamasında ve daha sonra sorumlu personeli olarak çalışır. Aynı zamanda Memurlar Derneği İzmir başkanı olarak memurları örgütleme faaliyetlerinde bulunur. 1980 askeri darbesinden sonra 1402 numaralı memurları keyfi işten atan kanunun hedefi olarak ESHOT’tan atılınca özel sektörde çalışmaya başlar. Bu arada ikinci kızı Meriç dünyaya gelir. Kutlutaş, Çimentaş, Bilim, Etap Plastik şirketlerinde planlama ve bilgi işlem müdürlüğü, genel müdürlük gibi pozisyonlarında çalıştıktan sonra İzsu’da genel müdür danışmanlığından emekli olur.
Ancak Nergiz iş hayatıyla yetinmez toplumsal alanda da sorumluluk almak ister. Toplumda gerçek anlamıyla bir gelişme, bir ilerleme, bir aydınlanma yolunda önemli adımlar atılmasından yanadır. Ülkesinin sorunlarına eğilir. Ülkesinin eksik yönlerini telafi etmek için her birimize ne gibi görevler düştüğü konusunda kafa yorar. İzmir’de kadın hareketinin ön safında bulunur. Çağdaş Kadın Derneği’nin kuruculuğunu yapar, feminist arkadaşlarıyla Cımbız isimli bir fanzin çıkarttır. Freelens gazetesinde köşe yazarlığı yapar. Ayrıca Yeşiller Partisi ve ÖDP’de doğanın korunması ve demokrasi için çalışır.
İşte size Nergiz Savran Ovacık’ı birkaç satırda tanıttım. Ama şimdi onunla bir başka yolculuğa çıkalım. Onun bir başka yönüne, yani gezginci ruhuna uzanalım, ne dersiniz? Her yeni görüntü, her yeni insan, taptaze duygulanmalara, coşkulara yol açar. Hele gezginci ruha sahip olanlar ne çok gezerler, ne çok şeyi görüp anlamak, duymak isterler! En küçük yolculuklar bile bizi değiştirir, etkiler, bizi şaşırtır. İçimiz ürperişlerle dolar.
Bu duyguları en iyi yaşayanlardan biri de Nergiz’dir. Onun gezileri ülkeleri tanımaya odaklı benzersiz deneyimlerdir. O uzak denizlerde, sonsuz ufuklarda yol alır. Doğduğu topraklardan, kültürden kopup uzaklaşıp başka bir kültüre odaklanır. Gelin hep birlikte Nergiz’e kulak verelim.
SORU 1. Gezginci ruhunu kime borçlusun? Aile geleneğine mi veya ACI da aldığın eğitimin sence bir etkisi oldu mu?
İkisinin de etkisi oldu sanıyorum. Özgürlükçü bir ruha sahibim. Haksızlıklara katlanamıyorum. Görmeye, öğrenmeye açığım. Kendime güveniyorum. Bütün bunlarda ailemin de, ACI’ın da bana katkıları olduğuna inanıyorum. ACI’dayken bir sene AFS öğrenci olarak ABD’ye gitmem ufkumu çok açtı. Ayrıca aldığım eğitim benim açık fikirli olmamı, insanları sevmemi, kendime güvenmemi sağladı. Bunlar olmadan tek başıma Latin Amerika gezisini yapmaya herhalde cesaret edemezdim.
Soru 2. Bizim kartpostallarda veya belgesellerde veya filmlerde gördüğümüz ülkeleri sen bizzat gördün. Seni en çok etkileyen doğa hangi ülkelerde?
Önceleri seyahatlere turlarla gidiyordum. Ancak 1999 yılında Fotoğrafevi’nin Sarı Otobüsüyle ve Özcan Yurdanal’la İstanbul’dan Nepal’e gidince gezilerimi daha küçük gruplarla yapmayı tercih ettim. Otobüsle İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal’e gitmek pek kolay bir iş değildi ama zorluklarına rağmen çok keyifliydi
Bugüne kadar kırk beş ülkeyi gezdim. 2009 da altı arkadaşımla uzak doğu ülkelerine gittim. En son da bu sene tek başıma dört ay Latin Amerika gezisi yaptım. Gezmek deyince çeşitli şekillerde olabilir. Kimi beş yıldızlı otellerde kalarak acentelerin düzenlediği turlarla, kimi sırt çantası ve küçük bir bütçeyle gezer. Benim tercihim ikisinin arasında bir yol.
Küçük gruplarla, yaptığımız esnek rotalarla gezmeyi tercih ediyorum. Tabi bu tür gezilerde çeşitli aksilikler karşınıza çıkabiliyor. Örneğin Vietnam’a gittiğimizde onların yılbaşı tatili olması, bizim de önceden program yapmamamızın sonucu uçak, otobüs ve tren bulamayınca minibüs kiralayıp yirmi dört saatte Hue’den Saygon’a gitmek zorunda kalmıştık. Bunda ne var diyeceksiniz ama Vietnam’da yollar motorsiklet dolu olduğu için karayoluyla bir yerden bir yere gitmek inanılmaz vakit alıyor.
Yaptığım en maceracı gezi ise geçen sene dört ay tek başıma gittiğim Latin Amerika gezisiydi. Benimle geleceklerini söyleyen arkadaşlarımın gelmemesi, çok sevdiğim iki kişiyi son zamanlarda kaybetmiş olmam bana hayallerimi ertelememeye karar verdirdi. Zira kırk kadar ülkeyi gezmeme rağmen Latin Amerika’yı uzun süreli bir gezi için hep ertelemiştim. Bütçem sınırlı olduğu için gezi sırasında hosteller’de kaldım ve hep genç arkadaşlarım oldu. Zira benim yaşımda bu şartlar tek başına dolaşan kimseye rastlamadım. Buenos Aires ‘den başlayıp Macellan boğazını geçerek Patoganya’ya indim. Oradan zigzag çizerek Arjantin ve Şili’yi geçip Bolivya, Peru ve Meksika’yı gezdim. Gerek orada yaşayan halktan gerekse çeşitli ülkelerden arkadaşlar edindim. Macha Pucchi, Colca Kanyonu, İnka, Maya, Aztek kültürü gibi dünyanın ilginç yerlerini gezdim.
Ayrıca Küba halkı ve sosyalizmiyle, Yemen ortaçağdan kalma haliyle, Moğolistan göçebe yaşamı ve sonsuz düzlükleriyle, Kenya ise hala doğada en ilkel şartlarda yaşayan Masai Mara halkıyla en etkilendiğim yerlerdir.
Soru 3. Dış dünyada göremediğimiz kadar çeşitli insan manzaralarıyla karşılaştın. Onca insanın arasındaki izlenimlerinden seni etkileyen bir olay var mı?
Gezilerim sırasında beni etkileyen pek çok şey oldu. Ama galiba en önemlisi dünyada yaşayan insanların çok fazla değişik din ve dillerinin olması beni etkiledi ve tolerans düzeyimi arttırdı. Hindistan gezimde Hinduizmi tanıdım ve çok etkilendim. Hinduların milyonlarca tanrısı var ve aynı zamanda bilgisayar konusunda çok ileriler. Bu bana çok çelişkili gelmiş ve anlamakta zorlanmıştım. Latin Amerika gezimde de insanların eski pagan gelenekleriyle Hristiyanlığı nasıl iç içe geçirdiklerini görmek paçamama dedikleri toprak anayla Meryem’i eşleştirmeleri çok ilginçti. Budizm ise başlı başına çok ilginç başka bir inanç.
Soru 4. Fotoğrafçılık, karşı konulmaz çekiciliği olan, büyüleyici ve gizemli bir evren. Her zaman, uzaktan gelmiş bir yabancı kimliğinle, o heyecan verici, o bilinmezliklere açılan ülkelerde fotoğraflar çektin. Bunları her geziden sonra bir dia gösterisi olarak gerçekleştirdin. Bu dialarda konferanslar veya çektiğin ülkeler hakkında konuşmalar yapıyor musun?
1990 yılından beri fotoğraf çekiyor ve dünyayı geziyorum. Gerek kişisel gerek karma fotoğraf sergilerine katıldım. Gezdiğim ülkelerle ilgili pek çok dia gösterisi yaptım. Benim için fotoğrafın estetik yönünden çok belgesel niteliği daha önemli. Onun için dia gösterilerimi sanatsal gösteriden çok belgesel olarak düzenlemeye çalıştım. Yani gezdiğim ülkelerle ilgili yaşam tarzını, kültürlerini anlatarak yapmaya çalıştım. Örneğin Küba ile Yemen’i arka arkaya izletmek çok çarpıcı oluyor. İki ülke birbirinden o kadar zıt ve farklı ki. Biri bütün imkânsızlıklarına karşı çok medeni diğeri bütün zenginliklerine rağmen çok geri kalmış.
Soru 5. Oldukça zengin bir gezgin birikimin sana zengin bir kültürel birikim de getirdi. Böylesi bir birikimi nasıl değerlendiriyorsun? Bu konuda anılarını yazmayı hiç düşündün mü?
Anılarımı yazmayı düşünmüyorum. Bu konuda biraz tembelim galiba. Yazı yazmak benim için çok kolay değil. Ayrıca o kadar çok gezi kitabı, belgesel var ki ben onlar kadar güzel yazamayabilirim diye düşünüyorum. Ancak zaman zaman yazdığım gezi yazılarım çeşitli dergilerde yayınlandı. Latin Amerika gezimi de anı gibi bir blogda topladım. İlgilenenler
http://nergizovacik.blogspot.com adresinden okuyabilirler. Ayrıca bazı gezilerim ve yazılarım da http://nsovacik.blogspot.com adresinden okunabilir.
Soru 6. Özyaşam öykünü okuyan biri olarak savrulmaya, değişim rüzgârına kendini korkusuzca kaptırabilen bir yapıya sahipsin. Kendini bu konuda nasıl tanımlarsın?
Savrulma sözünü pek sevmedim. Ama inandığım konularda cesaretli olduğum söylenebilir. Hayatım boyunca haksızlıklara elimden geldiğince direnmeye çalıştım. Gerek sosyalist gerek feminist olmam bu karakterim sonucudur diye düşünüyorum. Dünyayı gezme tutkumu nasıl açıklayabilirim onu bilemiyorum. Pek çok kişinin yapmak istediği ama beceremediği bir konu böyle gezmek diye düşünüyorum. Burada da önceliklerimi doğru değerlendirdiğimi düşünüyorum. Gezgin olmak için elbette vakte ve paraya ihtiyacın oluyor. Ama lüksünden fedakârlık ederek çok küçük bütçelerle gezme olanakları olduğunu unutmamak gerekir.
Yolculuk kavramı bir metafor olarak hem benlik konusunda hem de varoluşda yerini bulur. Kendi varoluşunu bulmaya çalışan insanların hikâyelerini okumuşsunuzdur. Hatta birkaçını tanıma şansınız da olmuş olabilir. Bu insanlar yolculuklarından söz ederlerken “kendini bulma”, “kendini tanıma”, “varoluşunu keşfetme” gibi kavramlarla tanımlarlar bu serüvenlerini. Bu yolculukların ortak noktası yolculuğun kendisidir zaten. Önceden belirlenmiş bir çıkış noktası olsa da varış istasyonunu hiç kimse belirleyememesi bu yolculukların gizini oluşturur. Tek yapmamız gereken ilk adımı atmaktır, gerisi kendiliğinden gelir. Keşke bu kadar kolay olsaydı, keşke her hafta sonu kendimizi bir serüvene atıp varoluşumuzu bulup sonra geriye dönüp hayatımızı bıraktığımız yerden başlasaydık diyenleriniz için Nergiz Savran Ovacık’ı size tanıtmak istedik.
Bir yolculuk düşüyor aklına, gidiyorsun. Bütün hayatın böylece geçip gitti, işte. Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğin. Sevgili Nergiz, bitmesin yolculukların, sen git, yollar gitsin, sen git, yollar gitsin… Emeklilik günlerinin tadını kışın İstanbul’da yazın Foça’da geçiren Nergiz’e bu güzel söyleşi için teşekkür ederim.