KULA
Daha önce Aydın’ın ilçesi olan Kula 1922 yılında Manisa’ya bağlanıyor. İzmir’e 150 km uzaklıkta olmasına rağmen bu zamana kadar orayı görmediğim için kendime çok kızdım. Kula hem tarihi evleri hem doğal jeolojik yapısıyla gidilip görülmesi gereken çok özel bir yer.
Jeopark
Kula bölgesinde 3500 yıl önce Luvilerce kurulduğu tahmin ediliyor. Sonra Lidyalılar, Doğu Roma İmparatorluğu, bizanslılar, Germiyan Oğulları ve Osmanlılar ev sahipliği yapmış. Özellikle Osmanlı döneminde önem kazanmış ve büyümüş.
Günümüzde Kula’da 18. Ve 19. Yüzyıldan kalma 3000’den fazla ev, camii kilise, çarşı, çeşme, hamam vb yapılar bulunuyor. Kentin dar sokaklarındaki üzerleri süslü duvarlarla kaplı evler yavaş yavaş restore ediliyor.
Ayrıca halıcılık, dokumacılık ve dericilik gibi sanatlar çok eskilerden beri devam etmekteymiş.
Kula’nın ki önemli coğrafi oluşumu var. Sırf bunlar bile Kula’ya gitmek için yeterli sebep. Biri Jeopark diğeri peri bacaları.
Unesco Jeopark uluslararası öneme sahip olabilecek kadar özel olan doğal jeolojik bölgelerinin koruma altına alınmışlarına verilen isim. Bu yaz daha önce gittiğim İran’nın Basra körfezindeki Qeshm adası da bir Unesco Jeopark’ı idi.
Kula volkanik Jeoparkı iki bölümden oluşuyor.
Bir bölümü göz alabildiğine volkanik lavların oluşturduğu çok büyük bir alandı. İlk önce burayı gezdik. Bol bol fotoğraf çektik. Bu alanda ondan fazla volkan konisi varmış .Biz iki patlamamış volkan konisi gördük. Volkanik döküntülerin üzerinde bulunan ahşap yürüyüş yolunda keyifle yürüdük.
Kula’da gastronomi de çok önemli. Yöreye özgün bir mutfağı var.
Susam böreği ,Su böreği, ıspanaklı bal kabaklı tahinli pideler, güveçler ve iç pilav, kaburga , höşmelim ve tahin helvası bunlardan bazıları .Kula’ya gittiyseniz mutlaka çok özel olan tahini almanız gerekiyormuş. Helvanızı çarşıdaki Kazakoğlu helvacısından almanız özellikle tavsiye ediliyor. Öğlen yemeğini sade görünümlü ama güveçleri ve pidelere çok leziz bir lokantada yedikten sonra rehberimizle şehrin çarşını gezmeye çıktık.
Çarşıda gezerken dericilik, keçecilik, bakırcılık, kalaycılık, demircilik, ayakkabıcılık, vb. el işleriyle uğraşan dükkanları görebiliyorsunuz. Eski camilerden !494 yılından kalma Kurşunlu camii de çarşının içerisinde.
Bir de özel çeşmeleri var. Yoldan biraz aşağı kazılan ve merdivenle inilen beş musluğu olan çeşmeleri çok ilginç ve kulaya hasmış.
Kula evlerini gezmek de başka bir keyifti.Dar sokaklar içindeki Kula evleri ahşap ve iki katlı oluyor. Alt katlar ahır, kiler ,mutfak gibi bölümlerden oluşurken üst katla yaşam alanları var. Üst katta bol miktarda pencere olduğu için evin içi aydınlık oluyor. Pencerelerde ahşap kepenkler var. Genellikle saçakların altında süslemeler oluyor. Üst kat odalının da tavana yakın bölgelerinde süslemeler görülebiliyor. Ara sokaklarda gezerken bahçe kapıları açık evlerdeki yaşayanlardan izin alarak çektiğim fotoğraflar yaşam tarzına ait bir fikir veriyor.
Bir kısım evler restore edilip kafe, lokanta, mağaza gibi yerler olmuş. Buraları keyifle gezdik. Alışveriş yaptık. Beyler sülalesinin evi çok şık; hem bir müze hem bir kafe .Şahanlar Evi ise Nar çiçeği Hanımeli Pazarı olarak kadın kooperatifinin el işleri satıyor. Kestaneciler Konağı gezilmesi ise gereken eski günlerdeki keyifli evlerden biri. Ara sokaklarda dolaşırken bu türden binalar karşınıza çıkarsa mutlaka girip gezin.
Gezinin son durağı Kula peribacaları bulunduğu Kuladokya denilen bölge. Kapadokya’nın benzeri geniş bir alana yayılmış olan peribacaları yumuşak ve sert kayaçların yağmurlarla şekillendirdiği inanılmaz güzel bir alan. Yaşları on bin ile otuz bin yıl arasında değişen bacaların yüksekliği 30-40 metreye kadar çıkıyor. Hayal gücünüz güçlüyse oradaki oluşumları çok değişik şekil de yorumlayabilir başka dünyalara gidebilirsiniz.
Bu geziyi düzenleyen Urla Fotoğraf kulübüne ve sevgili arkadaşım Selçuk Kayan’a çok teşekkürlerimi yolluyorum.