Foça Forum’dan arkadaÅŸlar Kasım 2014 başında Ilgaz ve Küre daÄŸlarına gidiyoruz dediklerinde her türlü programımı iptal ederek onlara katıldım. Sonbaharda daha önce iki kere gittiÄŸim o yerlerde gördüğüm muhteÅŸem renkler ve manzaralardan her seferinde ilk gittiÄŸim gibi heyecanlanıyorum, çılgınca fotoÄŸraf çekmek istiyorum. Dönünce de görüyorum ki aynı manzaraları onlarca kere çekmeÅŸim. Bir daha gidiÅŸimde becerebilirsem fotoÄŸraf makinamı almadan gideceÄŸim herhalde...
Kastamonu
Mantıcı
Kastamonu meydanı
Bir minibüs ve bir araba ve 12 kiÅŸi Çatalzeytin’in Celaller köyündeki Celal arkadaşın ailesine ait içinde her türlü gerekli eÅŸyanın olduÄŸu iki katlı, ÅŸirin mi ÅŸirin ahÅŸap eve yerleÅŸtik. Köyde 2 tane Celal adında çok çalışkan , herkesin yardımına koÅŸan kiÅŸiler olduÄŸu için köye bu adı vermiÅŸler.
Çatalzeytin ilçesi karadeniz kıyısında ortasından geçen nehrin iki yamacındaki dağlarda pekçok küçük yerleşimli yaylanın bulunduğı şirin bir kasaba.
Ilgaz dağları üzerinden gelirken etli ekmek için dağdaki bir aile tarafından işletilen sislerin içindeki ufacık bir mekanda mola veriyoruz.
Kastomunu’da da alışveriÅŸ ve gezinti için vakit ayırıyoruz.
Yol boyunca renkler inanılmaz. Kırmızının ,sarının ve yeşilin hemen hemen her tonunu görmek mümkün. Buna gökyüzünün griden maviye tonlarını koyarsanız renk cümbüşünü hayal edebilirsiniz.
Günlerimiz renk cümbüşün içinde yürüyerek, geceleri bahçedeki ateşin etrafında sohbet ederek son derece keyifli geçti.
Tahsin Amca
ve Günlüğü
Yürüyüşlerimizin birinde civardaki köylerden birine giriyoruz. Kastamonu ve Sinop’ta ki eski küçük zarif camilerin aksine köyün 3 katlı çok kötü bir mimarisi olan bir camisi var. Burası yayla olduÄŸu için ve artık hava soÄŸuduÄŸu için köyde ise çok az insan kalmış. Bunlardan birisi 79 yaşındaki Tahsin amca , eÅŸini yeni kaybetmiÅŸ. Günlük tutuyor.Yakacak odununu orman idaresinden alıyor , köye ekmekçi geliyor, diÄŸer ihtiyaçları için Çatalzeytin’e 18 km yürüyor, dönüşte 30TL verip taksiye biniyor. Esra Erol’un evlenme programına çıkıp kendine bir eÅŸ bulmaya niyetli.
Evimiz ve Baş ahçımız
DiÄŸer bir günde suyla çalışan un deÄŸirmenini görmeye baÅŸka bir köye yürüyoruz. Grubumuzun becerikli kadınların yaptıkları muhteÅŸem yemeklerle, bakmaya doyum olmaz görüntülerin içinde yürümekle geçirdiÄŸimiz bu güzel günler için Aksel ve Celal’e ve tabi bu geziyi keyifli yapan bütün dostlara da çok teÅŸekkür ediyorum.
SİNOP
Buraya kadar gelmiÅŸken ÅŸimdiye kadar çok görmek istediÄŸim ama bir türlü fırsat bulamadığım Sinop’a gitmeye karar veriyorum. Dışarda deli dalgaların duvarlarını dövdüğü meÅŸhur cezaevi baÅŸlıca görmek istediÄŸim yer. Ancak ÅŸehri gezdikten sonra anlıyorum ki Sinop’ta cezaevi kadar önemli çok daha fazla tarih var.
Çatalzeytin’den bindiÄŸim minübüsle muhteÅŸem bir dolunay doÄŸuÅŸunun eÅŸliÄŸinde Sinop’a otelime varıyorum. Denizci otel merkeze ve denize yakın ÅŸirin bir otel. Minübüste tanıştığı İzmirde okumuÅŸ Duygu beni otelime kadar götürüyor.
Akşam köşedeki balıkçıkçıdan balığımı alıp üst kattaki lokantaya çıkıp rakımı söylüyorum. Çoğunluğu erkek olan müşteriler dönüp bana bakmıyorlar bile. Tek başına gezen bir kadın olarak bu çok özel birşey.
Sinop’ta 3 gece 2.5 günün var . Açık büfe güzel bir kahvaltıdan sonra kendimi sokaklara atıyorum. İlk gittiÄŸim arkeoloji müzesi gerçekten çok iyi düzenlenmiÅŸ ,güzel bir müze. Bir tarih öğretmeninin öğrencileri gezdiyor olması beni çok duygulandırdı.
Sinop’un tarihi MÖ 8000-5000 yıllarına kadar gidiyor. Adını amazon kraliçesi Sinova ya da yunan tanrıçası Sinope’den aldığı tahmin ediliyor.Çapkın Zeus Sinope’yi görünce aşık olup onu Sinop’a getirir ve ne isterse yapacağını söyler. Sinope’de bekaretime dokunma der. Onun için Sinop ÅŸehrinin bu güne kadar doÄŸal güzelliÄŸini korunduÄŸuna inanılıyor.
Ona ne istediÄŸini soran Büyük İskender’e gölge etme baÅŸka ihsan istemem diyen ve bir fıçıda yaÅŸayan meÅŸhur filozof Diyojen MÖ 413 tarihinde Sinop’ta doÄŸmuÅŸ. Babası kalpazan olduÄŸu için Atina’ya sürülmüş. Elinde lambasıyla hediyelik eÅŸyaların üzerinde görmek mümkün.
Gerçekten Sinop ÅŸehri ve insanları beni çok etkiledi. Tanıştığım herkes ÅŸehirlerinden övgüyle bahsediyor, gece yarısı sokaklarda güvenle dolaÅŸabileceÄŸimi söylüyordu. Nitekim yaÅŸam memnuniyeti üzerine yapılan bir araÅŸtırmada Türkiye’nin en mutlu ÅŸehri olduÄŸu ortaya çıkmış. Burada yaÅŸayanların %80’e yakını burada yaÅŸamaktan mutlu olduÄŸunu söylemiÅŸ.
Karadenizin tek doÄŸal limanı olan Sinop’tan hem güneÅŸ doÄŸuÅŸunu hem de batışını izleyebiliyorsunuz.
Oraya gidince anladım ki ben haritada yeri tam anlayamamışım. Bir kuzeye çıkan burun var. İnce Burun. Birde doğuya doğru bir yarımada uzanıyor. Sinop burnu. Şehir işte bu yarımadanın üzerine kurulmuş. Konumu itibariyle çok korunaklı bir liman. MÖ 7. yy da yapılan surlar ve kale Romalılar dahs sonra Selcuklular zamanında onarılmış. İyi durumda olan kalenin tepesinde bir hoş bir kafe var. Hava soğuk olduğu için pek kimseyoktu ama manzara çok güzeldi.
Åžehirde küçük ÅŸirin camilerin yanında bir de büyük bir cami var. Selcuklu imparatoru Allattin Keykubattan adını aln Alaeddin Cami. Cami’nin avlusun bir grup kadın aÅŸure yiyorlardı beni de davet ettiler. Kuran kursu öğrencileriymiÅŸ. Kursta manasını anlamayı deÄŸil kuranı okumayı öğreniyorlarmış. Yalnız başıma sehayat ettiÄŸime çok ÅŸaÅŸtılar.
Pervane- farsçada kuÅŸ emek- Medresesi hemen Aleaddin Camii’nın arkasında turistik eÅŸyaların satıldığı ,bir kafenin olduÄŸu keyifli bir mekan. Ayrıca el yapımı çeÅŸitli boylarda tekneler de buradan alınabilecek hoÅŸ hediyelik eÅŸyalardan en meÅŸhuru. Ama ben alışveriÅŸ yapmayan kötü bir turist olarak orayı dolaşıp çıkıyorum.
Çok özel etnoğrafya müzesini de gezdikten sonra cezaevinin yolunu tutyorum. Geniş bir alana yayılmış olan şimdiki müze geçmişte başta Sabahattin Ali olmak üzere Kerim Korcan,İttahat ve Teraki karşıtları gibi pekçok ünlü muhalifi misafir(!) etmiş. Kaçmak imkanı olmayan şehir surlarının içine yapılan bu cezaevinde ayrıca adi suçtan hüküm giymiş Sandıkçı Şükrü, Abaza Basri, Benli Taci ve Çerkes Hüseyin Ağa gibi meşhur suçlular da yatmış.
Sabahattin Ali'nin hücresi
Müzede koÄŸuÅŸlar ve bahçeler var. Parmaklıklar Arasında dizisi burada çekilmiÅŸ. Onun dekoru ve Sabahattin Ali’nin ÅŸiirlerinin yazıldığı duvarlarla süsü odasının dışında pek birÅŸey yok. Ancak koridorlardaki yazılar çok güzeldi.
“Hatasız insan yoktur. İnsanlık hatasını kabul ve tamir etmekle ölçülür”,”Kusursuz dost arayan dostsuz kalır”,”Ulusun ve yuvan seni bekliyor. Buradan onlara yararlı olarak dön”ve "Kitapsız hayat kör,sağır ve dilsizdir” gibi sloganlar yazılmış.
Sinop’un özel ve güzel yemekleri de meÅŸhur. Mantı,nokul denen börek,ıslama ve tabi her çeÅŸit balık. Bunları satan fırıncı kadınla sohbet ediyorum bana nasıl yapıldıklarını anlatıyor. Islamayı lokantalarda bulamıyorum. Evde yapılırmış. Kızartılmış yufkanın üzerine tavuk suyu, eti ve bol cevizle. Zaten cevizi bana döksen ben bile lezzetli olurum.
Ak Liman
Hamsilos
Hamsilos
Öğlen, yarısı cevizli diÄŸer yarısı yoÄŸurtlu mantımı yedikten sonra Türkiye’nin nadir fiyordlarından olan Hamsilos koyuna gitmek istiyorum. otobüs ve minibüs gitmediÄŸi için bisiklet kiralayarak gitmeye karar veriyorum. 13 km iniÅŸli çıkışlı deniz kıyısından Sarı kum , Ak liman gibi plajları geçerek keyifli ama biraz yorucu bir bisiklet seyahatiyle Hamsilos koyuna varıyorum. Yolda rastladığım turizm üniversitesi öğrencilerini de orayı görmedikleri için çok ayıplıyorum.
Hamsilos gerçekten görülmeye değer ,denizin içeri girdiği etrafı ağaçlarla bezeli fil kafasına benzeyen pırıl pırıl bir koy. Yurdumuzun tek fiyordu. Akşam yorgun olduğum için birşey atıştırıp otelde dinleniyorum.
Tabyalardaki kafe
Sabah bisikletimi tekrar alıp bu sefer diÄŸer deniz kıyısından yarımadanın güney ucundaki PaÅŸa tabyaları denilen 19. Yy da Osmanlı-Rus savaşında denizden gelen tehlikelere karşı yapılmış yarım ay ÅŸeklinde 11 top yatağı ,cephanelik ,asker koÄŸuÅŸu olarak kullanılan mekanı görmeye gidiyorum. Sinop’un bu bölgesinde zenginlerin oturduÄŸu şık apartmanlar ve evler var. Burada da yol deniz kıyısından iniÅŸli çıkışlı gidiyor. İnsanlar yürüyüş yapıyorlar. Tabyaların ortasında Cumhuriyet muhabiri Cengiz Demirel bey ve eÅŸinin iÅŸlettiÄŸi zarif bir lokanta var.Burada yazın düğün ve benzeri toplantılar yapılıyormuÅŸ.
Tabyalar
Seyit Baba türbesi
Bisikletime atlayıp denizde yelken dersi alan çocukları, martıları izleyerek şehre dönüyorum ve bisikleti geri verip yürüyerek tepelerdeki Seyit Bilal türbesine ve seyir tepesinde doğru tırmanıyorum. Yanında ufak bir cami olan türbede namaz yeni bitmiş,çıkan erkekler bana iyi günler diliyor. İçeriye başıma birşey bağlamadan giriyorum. Camilere girilirken başımı örtmek zorunda olmak beni hep rahatsız etmiştir. Bu benim inancım ya da inançsızlığım. Başımı zorla bağlamanın bana ya da camiye nasıl bir faydası olacak hiçbir zaman anlamamışımdır. Sinopta böyle bir zorunluluk olması beni çok mutlu etti. İşte hoşgörü budur dedim.
Tepeden sinop çok güzel görünüyordu. Dönüşte Uğur Mumcu parkının karşısında bir çay içip akşam yemeğimi balıkçıda yemek yiyerek mutlu bir şekilde otelime gittim.
Maalesef bu güzelim şehir de Nükleer Santral yapılarak mahvedilmek isteniyor. Bütün gelişmiş ülkeler güneş,rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına dönerken biz daha ucuz enerji adına hepimizin hayatını riske atacak nükleer enerji santralları yaptırmak peşindeyiz.
Havaalanı şehre çok yakın. Öğlene kadar vaktim var. Surlara üzerinedeki kafeye çıkıyorum. Kış geldiği için çok tenha. Uğur Mumcu Parkının karşısındaki şehir klübünde oturup hem etrafı seyrediyorum hem de kahvemi içiyorum.