Bu yazıya başlarken pek çok soruyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Kıskançlık nedir? Neden kaynaklanır? Doğuştan gelen bir duygu mudur yoksa sonradan edilinmiş bir duygu mudur? İyi mi kötü mü bir duygudur? Erkekler mi kadınlar mı daha çok kıskanır? İlişkilere olan etkisi nedir? İlişkiyi güçlendirir mi yoksa zayıflatır mı? Kıskançlık duygusunu ortadan kaldırabilir ya da engelleyebilir miyiz? Karşımızdakinin kıskançlık duygusunu ortadan kaldırabilir miyiz? Kıskançlık duygusu saklanmalı mıdır? Hayatta hiç kıskançlık duygusu hissetmedim diyen var mı?
Aşağıdaki fıkra belki de bazı sorulara cevap veriyor. Dünyanın çeşitli yerlerinden kadınlara kocanız sizi aldatırsa ne yaparsınız diye sormuşlar ve kadınlar aşağıdaki cevapları vermişler:
İtalyan: Kocamı öldürürüm
İspanyol: hem kocamı hem sevgilisini öldürürüm
Alman: Kendimi öldürürüm
Japon: Önce kocamın sevgilisini sonra kendimi öldürürüm
Fransız: Başka adam mı yok? Yenisini bulurum.
Rus: Votka içip sarhoş olurum
Amerikalı: Ne kadar nafaka alacağımı hesaplarım
Arap: Hocaya gider muska yazdırırım
Türk: benim kocam beni aldatmaz.
Kıskançlık incelenmesi zor bir duygu. Çünkü bu duygu kişiye özel ve herkes farklı farklı yaşıyor. Çoğunlukla bastırılıyor zira toplumda kınanan, red edilen utanılan, bir duygu. Ayrıca bilimsel metodlar kullanılarak da çözümlenemez. Hiç kıskanmadığını söyleyen biri en çok kıskanıyor olabilir.
Kıskançlık zaman zaman sahip olamadığımız şeylere duyulan özlem olarak tanımlansa da biz burada elimizde olanı kaybetme duygusundan kaynaklanan kıskançlık üzerine durmak ve kıskançlığı bu tarif üzerinden irdelemek istiyoruz.
Özellikle ikili ilişkiler, çocuklar arasında ya da babaların anneleri çocukları kıskanma duyguları üzerinde duracağız.
Kıskançlık belirsizlik ortamında duyulan bir gerginlik olarak tariflenebilir. Esas olarak da duygunun kaynağında sahipleme yattığıdır. Bana ait olan bir şeyi, genellikle sevgiyi paylaşmaya ya da kaybetmeye katlanamama. Kıskançlık eğer sevgiden kaynaklansaydı sevdiğimiz birini başka biriyle öpüşürken görence onun mutlu olduğunu düşünüp sevinmemiz gerekmez miydi? Oysa muhtemelen o insanı kaybetme duygusuyla kendimizi çok kötü hissedeceğiz. Kıskançlığın esas olarak sevgiden kaynaklanmadığını en güzel örneği de bu belki. Eşimizi mülkümüz olarak görürüz ancak bir insanı bir nesneyi kontrol etmek kadar kolay olmadığı için güvensizlik duygusuna kapılırız ve kıskançlık duyarız.
Kıskançlık geçmişte sevginin bir belirtisi olarak algılanırdı. Ancak şimdi pek çok kişi kıskançlığı kendine ya da karşısındakine güvensizlik . inançsızlık olarak algılıyor.
Yukarıdaki fıkranın da doğruluk payı tartışılsa bile farklı kültürlerin kıskançlık konusundaki bakış açılarının farklı olduğuna bir işaret değil mi? Nitekim Eskimoların karılarını misafirlerine ikram etme geleneği, feodal toplumlardaki ilk gece hakkı, ülkemizdeki kumalık pek çok ülke kültürü için anlaşılamaz.