Anasayfa    Özgeçmiş    Yazılar    Fotoğraflar    Yorumlar    Duyurular    İletişim      

YEMEN

   YEMEN



Arap Yarımadasının güneyinde yer alan Yemen son zamanlarda turistlerin dikkatini çekmeye başladı. Her ne kadar hala zaman zaman çöl bölgesinde turist kaçırmalar ya da öldürmeler olsa da tarih bakımında çok zengin olan bu ülke gezilmeye görülmeye değer.

Yemen’in başşehri Sanaa’nın Nuh Peygamberin oğlu Shem tarafından kurulduğu efsanesi hala geçerlidir. MÖ 8 yy’dan MS 7 yy la kadar Habeşistan ve Yemen ‘de hakim olan Saba kralığının Kuran ve Tevratta adı geçen, adına filmler yapılan, kitaplar yazılan Saba melikesi Belkıs’ın memleketi Yemen.

Ve tabi bizde de onlarca şarkı ve türkü yakılmış ve 1538 den 1918’ e kadar Osmanlı eyalati olan dağlarında 300 000 askerimizin telef olduğu Yemen..


Toprak rengi evleri,süslü pencereleri ve arabaları, kara çarşaflı kadınları, etek giyen erkekleri, gat, cembiye gibi kendine has özellikleriyle bir ortacağ büyüsü izlemini veren Yemen.

Gezimiz Saba krallığının başşehri olan Mağrib’le başlıyor. Yeni mağrib güvenli olmadığı için orayı gezemiyoruz. Zaten bütün yemen gezisi boyunca polis eşliğinde seyahat ediyoruz. Eski mağrib ‘deki Belkıs’ın Ay ve Güneş tanrıları adına yaptırdığı tapınakları geziyoruz. Belkıs’ın krallığı döneminde burada büyük bir baraj varmış ve nüfüs çok kalabalıkmış. Ancak daha sonra bu baraj kuruyor ve burada yaşayanlar da çeşitli yerlere dağılıyorlar.1986’da yeni barajın yapılmasıyla Mağrib tekrar canlanıyor.

Akşam kaldığımız Mağrib Oteli devlete ait. Öğleden sonra bir odada erkekler toplanıyor. Ne oluyor derken anlıyoruz ki gat saati. Yemen deyince akla cembiye ve gat gelir. Kahvenin yemenden geldiği ise eski zamanlarda kalmıştır. Zira artık Yemen’de kahve ağaçlarının yerine gat tarlaları almıştır. Hem daha uzun zaman yaşadığı için hem de daha karlı olduğu için. Gatı 18.yy da Sufiler kullanmaya başlıyor. Uyarıcı ve enerji verici deseler de esas olarak bir uyuşturucu. Semerkantlı Nurettin gatın sıtmaya iyi geldiğini yazıyor. Hava sıcaksa serin, serinse sıcak tutuyor. 1700-2200 m yükseklikte yetiştiği için Habeşistan,Kenya ve Yemen’de yetişen gat Hollanda, İngiltere ve ABD’ye ihraç ediliyor. Yemenli erkeklerin yüzde doksanı kadınların yüzde yirmisi yanaklarının bir tarafı sarkmış olarak her gün gelirlerinin ortalama yüzde otuzunu verdikleri gatı çiğniyorlar. Anladığım kadarıyla gat ilk çiğnemede enerji verse de dört saat çiğnendikten sonra insanda hoş bir uyuşturucu etkisi yapıyor. Rehberimiz istanbul’u görebilirsin diyor. Ben dört saat ot tadındaki o bitkiyi çiğneyemediğim için İstanbul’u dönünce göremeye razı oluyorum.


Gatın Yemen’lileri uyuşturması yanında çevreye de inanılmaz zararları var. Gatın satıldığı naylon torbalar Yemen’in her tarafını kaplamış durumda.
Ertesi sabah çok erken yola çıkıyoruz. Güneş yükseldiği zaman çöldeki çukurları görmek zorlaştığı için güneş yükselmeden çölü geçmeliyiz. Güneş doğarken Doğu Çölünün kenarındayız. Rahat gidebilmek için arabaların lastikleri indiriliyor.Sonra inanılmaz keyifli bir yolculuk başlıyor. Son sürat ucu bucağı görünmeyen çölde ilerliyoruz. Rehberimiz bir bedevi. Polisler nerede diye sorunca bir bedevi on polise bedeldir diyorlar. Bedevi ve oğlunun klaşinkovları var. Yemen’de hemen hemen herkes silahlı. Devlet engellemeye çalışıyor ama yüzyılın geleneklerini değiştirmek kolay değil. Bizim araba bir ara kuma saplanıyor. Hemen tepeye tırmanıp silah atılarak diğer arabalardan yardım isteniyor. Çölün çıkışında bir lokantada yemek yiyoruz. Yemekler çok lezzetli. Tavuk ,pilav patetes ,kabak ve taze lavaş ekmeği. Yemenliler lavaş ekmeğini kaşık gibi kullanarak yemek yiyorlar.

Buradan Hadramut vadisini geçerek Şibam’a gidiyoruz. Hadramut vadisi 160 km uzunluğunda zaman zaman daralan zaman zaman genişleyen kervanların geçiş yolu. Hadramut, Yemen'in kuzeyindeki en geniş vadi olarak biliniyor. Birçok kabilenin de yaşadığı bu geniş vadide barınan Yemen nüfusu 200.000 kişi. Hadramutlular çok dürüst insanlar olarak biliniyor ve ilginç bir şekilde gat kullanımının en az olduğu bölge.

Şibam, Hadramut bölgesinde çölün ortasında görkemli bir vaha. Yemen mimarisinin en çarpıcı örneklerini görmek mümkün. Burası, yüksek apartmanlarıyla baştan sona balçıktan yapılmış bir gökdelenler şehri.

Şibam 3yy - 15 yy da başşehirmiş. Yemen’in Mahattanı deniyor. 500 evde 7000 kişi yaşıyor. Evler 5-9 katlı. Çamur saman ve ağaç dallarından yapılmış inşaat harikası. Odalar küçük ,duvarlar kalın, tavanda ahşap putreller var. Dağın yamacına yerleşmiş olan Şibam’da çatılar aynı hizada olacak şekilde yapılmış. En üst kat teras, alt kat hayvanlar için ve depo. Evlerin alt kısmı daha kalın giderek daha küçük biriketler kullanılıyor. Her evde bir aile oturuyor.iki ev arasında kadınlar ve yaşlılar için geçit var. Pencereler, sabah güneşin doğusundaki, akşamda batışındaki ışığı alacak şekilde yerleştirilmiş. Kurulan düzen sayesinde gecenin soğuğundan ve günün kavurucu sıcağından içerisi ustalıkla korunabiliyor.Üst katlar, alt katlara oranla daha büyük pencerelerle, pencere açıklıkları daha küçük olan alt katlar ise merdiven aralığından ve duvarların içine yapılmış kanallar yardımıyla havalandırılıyor. Mutfaklar üst kata yapılıyor ki koku eve yayılmasın diye. Unesco koruması altında kanalisazyon yapılmış, su getirilmiş. Kanalizasyon boruları evlerin dışından geçiyor.

Seyun hadramut bölgesini başşehri. Al havla oteline yerleşiyoruz. Ön taraf sahibinin eviymiş. 1967’de sosyalizm gelince kamulaştırılmış. Sahibi Suudi Arabistana kaçmış. 1991 de kamulaştırılan yerler sahiplerine geri verilince ilaveler yapıp otel haline getirilmiş. Güney Yemen 1967’de bağımsızlığını ilan ediyor ve 1979’da dünyadaki tek Sosyalist İslam Cumhuriyeti oluyor. O dönemde özelleştirmeler oluyor ve pekçok zengin yurt dışına gidiyor. Ancak 1990’da Kuzey ve Güney Yemen birleşip Yemen Cumhuriyeti adını alıyorlar ve kamulaştırılan yerler sahiplerine geri veriliyor. Akşam iki kadın bizim için dans gösterisi yapıyor.


Tarim bölgenin önemli yerleşim merkezi. 365 tane cami var. 1972’de kurulan kütüphanede 15 bin islam eseri var. İbni Sina’nın da eserleri olan kütüphanede üçbin de el yazması var. Yemen’lilerin büyük bir kısma Şafi. Şeriat kuralları geçerli. Birden fazla evlilik, iki kadın şahit tek erkeğe bedel ve üç defa boş ol deyince karısını boşayabiliyor. Kadın ancak adam iktidarsızsa ya da karısına bakamıyorsa boşanabiliyor tabii bir de bunu ispat etmesi ve ailesine kabul ettirmesi gerek. Dini nikahı resmi imam kıyıyor ve devlet tasdik ediyor. Son zamanlarda büyük şehirlerde boşanmalar oluyormuş. Evlilikler ailenin onayı ile ayarlanıyor. Kapalı giyinmek İran’daki gibi kanunla düzenlenmiş değil ama gelenekler o kadar güçlü ki kanuna gerek kalmadan herkes kapanıyor. Türkiye’nin Yemen elçisi bir kadın. Türkiye’de başını açsa da Yemen’de aileme saygıdan kaptıyorum diyor. Camiye gitmek zorunlu değil ve din polisi yok. Ama burada da gelenekler kanunlardan daha güçlü.

Ertesi gün hadramut vadisinin en önemli bölgesi olan Duvan Vadisine gidiyoruz. Al Hacarin Bir tepenin üzerine çamurdan evlerle inşa edilmiş küçük bir kasaba.Yollar arnavut kaldırımı. Etrafımızda devamlı bir yığın yalınayaklı erkek çocuklar dolaşıyor. Aile başına düşen ortalama çocuk sayısının 6.97 olduğu düşünülürse bu çok normal. Suret suret diyorlar. Bir süre sonra anlıyoruz ki fotograları çekilsin istiyorlar. Kızlar mahçup genellikle başları örtülü, fotoğrafları çekilsin istemiyor ve uzaktan mahçup bakıyorlar. Daha o yaştan yerlerini biliyorlar.

Hadramut vadisinin sonunda Güney yemenin sahilindeki Mukalla şehrine varıyoruz. Eski şehri geziyoruz. Buzdolabı niyetine evin kuzey tarafına etrafı açık bir çıkıntı yapıyorlar ve en sıcak havada bile et üç gün dayanabiliyor. Deniz kıyısındaki şehirlerde perdelerle kapatılmış balkonlar görüyoruz. Yemende deniz kıyıları hariç balkonlu ev olmadığı gibi pencereler de ya perdeyle kapalı ya da yansıyan camlarla. Üst tarafı ise renkli camlarla süslenmiş ve etrafında beyaz kireçle yapılmış süsler var. Hem böceklerden koruyan hem de dışarıdan çok güzel bir görüntü veren dekorasyon bunlar.


Çarşı inanılmaz renkli. Saat dörtten sonra açılıyor. Biz de o saatte gittiğimiz için etraf siyah çarşaflar içinde kadınlarla dolu. Heryerleri kapalı .bazılarını ellerinde eldiven bile var. Ancak bazılarının yalınayak olması ilginç. Ancak o kara çarşafların altında ne kadar renkli bir dünya olduğunu çarşıda satılan kıyafetlerden ,rengarenk cümbüşünden anlayabilirsiniz.

Mukalla’dan Aden’e deniz kıyısından gidiyoruz. Manzara inanılmaz güzel. Beyaz kum tepeleri, yeşil kaya dağları ve siyah volkanik lavlardan oluşan bir renk cümbüşü. Buralar bakır kaynağıymış. Deniz kıyısında bir tatil yerinde duruyoruz .Balıkçılardan başka kimseyi göremiyoruz . Aden mukalla arası 500km ama 10 saatte sürdü. 15-20 km de bir kontrol noktası ve koruma ekibi değişiyor.Yol çok güzel fazla trafik yok. Şöforler çok hızlı gidiyor. Sollama kurallarına uyan yok.Bereket konvoy halinde gidildiği için öndeki arabanın hızı ayarlanınca mesele kalmıyor.

Yemen’in en güneyi olan Aden’e varıyoruz. Volkanik patlamalar sonucu son derece korunaklı olan şehre Aden kapısı denen iki dağ arasında geçitten girilebiliyor. Aden limanı Yemen açısından çok önemli. Denizcilik bakımından da dünyanın en işlek limanlarından. İngilizler ve Osmanlı bu limanı elde tutmaya çok önem vermişler.


Aden’e su getiren At-Tawila sarnıçları kat kat sarnıçtan meydana geliyor. 18 sarnıç 42 milyon m3 su biriktirebiliyor. Sellere mani olmak için ve su deposu olarak yapılmış. Efsaneye göre Aden Nuh’un gemisinin inşa edildiği liman .Şair Rimbaud paristen ayrılıp 1880 -91 e kadar Aden‘de yaşamış.
1994’de ki iç savaş Adenliler için felaket olmuş. İki aylık kuşatma ve suyun kesilmesiyle Aden teslim olmak zorunda kalıyor. Kuzey Yemen Aden’e girince bira fabrikasını bombalıyor,alkol satan dükkanlar ve lokantalar ,oteller talan ediliyor,eğitime ve kadın haklarına önem veren Güney Yemen’de kadınlar kapanmaya zorlanıyor.

Aden’in tepesinde zerdüştlere ait Sessizler kulesine çıkınca tepeden tüm Adeni seyredebilirsiniz. Zerdüştler tapınaklarının ortasında ateş yakıyor ve akbabalar yesin diye ölülerini etrafına koyuyorlar

Deniz kıyısında parklar ve kafeler de kalabalıklar keyif yapıyor. Hava sıcak çarşaflarıyla denize giren kadınlar görmek zor değil.


Aden’deki 5 yıldızlı Shareton otelinde Sevgililer partisi yemeğine iniyoruz. Bizden başka kimse yok. Dansöz ve abuk giyimli bir kadın şarkı söylüyor. Boyalı saçlar, pullu bir kot. Bir ara çarşaflı bir kadın da dansa kalkıyor.Yeşil sarı kırmızı ışıklar yanıp sönüyor . Çarşaflı kadın dansözün kafasından aşağı bir yığın para atıyor. Usul o herhalde. Bizimkiler de bizim usul para takıyor.

Otelin Bahçesinde 4 genç kıza rastlıyorum. Yüzleri açık. Sanaa’ dan gelmişler. Aden de açıyorlarmış. Çantalarında peçeleri var. Yüzlerini kapatmaları için aileleri baskı yapıyormuş. Erkekler çok kötü diyorlar. Tv kanallarını izliyorlarmış . Kızın biri özel ingilizce dersi alıyormuş.

İki yüksek dağ arasında kurulu olan Taiz Yemen’in en eski ,en zengin ve en modern kentlerinden biri. Bab-ı Musa ve bab al Kabir isimli iki kapı arasındaki surlarla çevrili bölgede çarşısı var. Her türlü alışverişinizi yapacağınız inanılmaz güzel bir çarşı. Her çeşit sebze ,meyve ,gat,kurutulmuş balık, incik boncuk ne ararsan var. Pazarda başka yerlerde görmediğimiz kadın satıcılar renkli örtülerle örtünmüş. Siyah çarşaftan başka bir kıyafet görmek bile insana hoş geliyor. Yemen’deki en kaliteli gat burada bulunurmuş. Tarihi bakımdan çok eski olduğu için pekçok güzel eser var .1175 de Eyyubi kralı Turhan Şah burada yaşmaya karar veriyor daha sonra da Resulilerin başşehri oluyor ve camiler , hamamlar,saraylar,surlar yapılıyor, şehre su getiriliyor ve ticaret merkezi oluyor.


Resulilerden sonra Taiz’ in karanlık dönemi başlar. 1948 den sonra tekrar başşehir oluyor. Özgür yemenliler diye Aden kaynaklı bir örgüt imamlık yönetimine isyan eder. Ve İmam Yahya’yı öldürüp kendi seçtikleri bir imam olan Abdullah Alwazir’i imam seçerler. Ancak Suudilerin desteği ile Yahyanın oğlu İmam Ahmed isyancıları bastırıp imamlığını ilan eder. Taiz’i Yemenin başşehri ilan edip orada oturur. Sarayı bugünlerde müze olarak restore ediliyor . 1948 -1961 İmam Ahmet döneminde çok gelişiyor. 1970 e kadar pekçok elçilik burada kalıyor. İmam Ahmed tam bir diktatör. Bütün vizelere hatta uçakların kalkışlarına bile karışıyor.

Yemenliler içki içmeselerde otellerde bira,şarap satışları var ama fiatları çok yüksek. Beraberimizde getirdiğimiz içkileri yemeklerde içebiliyoruz. Bir tek Taiz’deki Sofitel otelde garsonlar otel sahibi istemediği için izin vermiyorlar.

Moka adlı kahvenin adını aldığı Al Makka şehri eskiden çok önemli bir kahve ihraç limanıymış . Ancak İngilizler 17. yy başında Aden’i işgal edince önemini yitiriyor.

Kahvenin Habeşistan dan geldiği söylense de ticari bir meta haline gelmesi Yemenliler sayesinde oluyor. Kahvenin Avrupada aranan bir içecek olmasıyla Yemen bu talebi karşılayamaz oluyor. Daha sonra kahve Yemen‘den kaçırılacak Srilanka ve Java da üretilmeye başlanıyor. Zamanla gat üretimi kahvenin yerini alıyor. Kahvenin tekrar eski önemini kazanması için çalışmalar yapılıyorsa da pek başarılı olamıyor.,


Limanı gezdikten sonra UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde olan Zabid’e varıyoruz. Zabid koruma altına alınmış ama maddi bir destek yok. Zabid’in her tarafı cami.Her on eve bir cami düşüyor, seksen tane kuran kursu var. Ulucami Muhammed zamanında yapılmış 360 sutundan oluşuyor. Erkekler için kuran kursu var. Benim açımdan Yemen’de en keyifli olaylardan biri Zabid ‘deki kadınlar kooperatifiydi. Yüksek tavanlı büyük, tertemiz bir bina. Geldiğimiz duyan kadınlar çarşafları içinde koşarak geliyorlar. Kumaş dokuyorlar,sepet örüyorlar,iş işliyor ve bunları satıyorlar. Ben Fatma’nın yaptığı küçük bir sepeti alıyorum ve ilk defa bir Yemenli kadın, Fatma, sürmesiz gözleri ve çarşafıyla bize cesurca poz veriyor. Binbir gece masallarının çekildiği evin bahçesinde kuran kursu gören çocuklara rastlıyorum. Fotoğraf çekmek isteyince küçük kızlar yüzlerini kapatıyor., Zabid kalesi, müze, imam sarayı, hamam, beyaz kufi yazılarla süslü cami gezdiğimiz yerler arasında. Yolda peşimize takılan ingilizce bilen Mustafa ile konuşuyorum. Evlenmek için başlık parası gerektiğini söylüyor. Başlık parası Yemen şartlarına göre yüksek bir para. Bir milyon riyal civarında. Dörte bir düğün için , dörte biri yeni evin masrafları için geri kalan geline kalıyor. Gelin de bu parayı kolay kolay eşine vermiyor bir nevi hayat garantisi olarak saklıyor.İslama göre dört evlilik serbest olduğu halde Yemenliler genelde tek eşli. Başlık parasından dolayı sanıyorum. Ayrıca Mustafa kızlarla tanışmak için bir yol bulmuş. Kızları tenha bir yere çağırıyormuş ve güzelsen yüzünü aç diyormuş. Her kısıtlamanın bir kolayı bulunuyor.

Genelde evlilikler aile içinde karara bağlanıyor. Bazı büyük şehirlerde ailesinin bilgisi dahilinde arkadaşlık edebiliyorlar.

Zabid üniversitesi İslam ilmi açısından çok önemli.



Zabid’den çıkıp yeşillikler içindeki Tihama vadisini geçiyoruz. Burada evler sazlardan yapılmış ve çoban kadınlar siyah çarşaflarının üzerine sazdan sivri uzun küllahlar giyiyorlar. Yasak olmasına rağmen bu bölgede kadın sünneti yapılıyormuş.

Hudayda Yemen’in önemli limanlarından ve dünyaca ünlü balık pazarının olduğu şehir.Sabahları balık halinde mezat oluyor. Renk renk boyanmış kayıklar limanda. Zaten Yemen’de kapılar, pencereler, kamyonetler, tahta arabalar hepsi renk renk boyalı.Balık pazarında çeşit çeşit balıklar var. Köpek balığından en küçük balığa kadar. Hudayda da Türklerden kalan evler var.Çarşısı çok zengin. Naylon torba içinde pişmiş mercimek ve nohut satıyorlar. Öğlen yemeğini deniz kıyısında yiyoruz. Artan yemeklerimizi istemek için bir kadın ve iki küçük çocuk geliyor. İçimiz parçalanıyor. Bütün fakirliklerine rağmen orada unutulan para dolu çantayı lokantaya bırakıyorlar.

Manakha dağların tepelerine kurulmuş tipik bir yemen kasabası. Yol üzerinde bütün dağlar teraslı gat, kahve ve mango ağaçları var. Manakha’ya yakın 1700 yılından kalma Haccara’nın bir yamaca kurulmuş toprak evleri, süslü pencereleriyle büyülü bir manzarası var. Her taraf küçük dükkan; birşeyler satılıyor; kolunuzdan tutup çekiyorlar. ‘Make me happy. look at my shop’ standard cümle. Burası türklerin önemli bir istihkam merkeziymiş. Zaten Yemen’deki kalelerin büyük bir kısmı Türkler tarafından savunma amacıyla yapılmış.


Manakha da ki tek hostelde iki odaya bir tuvalet düşüyor. Rehberimiz hepimize çarşaf dağıtıyor ama odalar ve çarşaflar temiz. Akşam yemeğini büyük bir salonda diğer turistlerle birlikte yiyoruz. Ayakkabılarımız çıkarıp yer soframızda yerimizi alıyoruz. Ortaya menemen, fasulye ,bamya , et, pide, patates kızartması, ballı ekmek ve meyvadan oluşan tabaklar konuyor.
Bir süre sonra ut ve ritim eşliğinde müzik başlıyor. Cembiyelerle kılıç kalkan oyunlarına benzer halk oyunlarından bir gösteri sunuluyor. Bizim şöferler de kalkıp oynuyorlar. Ayrıca daha sonra bizleri de kaldırıp oynatıyorlar.Tabi cembiyesiz kadın oyunları bunlar. İsteyen alkolsüz bira içiyor. Yemen kültürünün bir diğer karakteristik özelliği de cenbiye. Hemen hemen her erkeğin belinde asılı duran bu kama, Yemen'de bir numaralı erkeklik göstergesi. Sünnet olduklarında bellerine takılan bu kamayı, erkekler tüm yaşamları boyunca taşıyorlar. Erkeklerin bu vazgeçilmez aksesuvarı, bir kez kınından çıkarıldı mı, geleneğe göre mutlaka kana bulanması gerekiyor. O yüzden en ateşli kavgalar sırasında bile cenbiye kullanılmamaya çalışıyor. Yemen'de her iki erkekten birinde, mutlaka tam otomatik ya da makineli tüfek var.

Habbab tur programlarında pek olmayan ama gezilmesi gereken bir yer. 3.yy da karavan yolu üzerinde bir durak olarak kuruluyor. Daracak sokakları, hala kandil islerinin göründüğü abbaraları, antik taşlar kullarak yapılmış evleri ile ortaçağdan kalma bir ortama giriyorsunuz. Elektrik 1985 yılında gelmiş ,su borusu da döşenmiş ama kireçlendiği için kullanamıyor. Köylüler yine çok eskiden kalma sarnıçları kullanmaya başlamışlar. İki sarnıç var birini hayvanlar , diğerini insanlar kullanıyor.
Yemen evlerinin sızdırmazlığı gudad denen bir nevi alçıyla sağlanıyor. Çatılar,evlerin içleri,sarnıçlar,banyolar ve kanallarda bununla sızdırmazlık sağlanıyor. Gudad yapımında kireç iki hafta devamlı karıştırılarak söndürülüyor sonra da etraftaki ince kum ya da volkanik küllerle karıştırılıyor. Sürüleceği zeminin çok temiz olması gerekiyor ve iç duvarlara 5-10 cm kalınlığında sürülürken çatılara 15 cm kalınlığında sürülerek sızdırmazlık sağlanıyor. Daha sonra bir ay süresinde sık sık çakıl taşlarla zımparalanarak mermer gibi oluyor. Gudad usulüne uygun yapılırsa yıllarca dayanıyor Habbab daki sarnıçlarda bu usul yapıldığı için 3yy beri kullanılıyor.

Eski Sana herhalde görülebilecek en güzel yerlerden biri. Binbirgece masallarını andıran surlar içinde,toprak rengi ve beyazın olağanüstü bir ahengiyle bezenmiş bir şehir. Her yerden minareler yükseliyor. Çarşı bölge,bölge ayrılmış. Altıncılar, cembiyeciler,kumaşcılar vs. Meydan ise kalabalık. Satıcılar, kahveler, insanlar. Saatlerce keyifle dolaşabileceğiniz bir mekan.


SANA MEYDANI
Osmanlılar zamanında hastahane olan bir bina güzel düzenlenmiş bir müzeye dönüştürülmüş. Erkek heykellerin cinsel organları kapatılmış. TV’ye röportaj yapan bir genç kız beni yakalıyor. Başı pembe bir örtüyle kapalı. Bu az görülen bir manzara. Ben bu arada grubu kaybediyorum. Müzenin kapısında şaşkınlığımı gören herkes bana yardıma geliyor. Turist polisi otele götüreyim diyor. Ancak ben nasılsa beni bulurlar diye orada beklemeyi tercih ediyorum. O arada bana ikram izzet halindeler. Kendimi prensesler gibi hissediyorum.

Mumyaların sergilendiği Sosyal Bilimler fakültesini ziyaret ediyoruz. Güzel sanatlar, İngilizce ve Arkeoloji eğitimleri veriliyor. Bahçedeki kızların bazıları renkli eşarplarla başlarını örtmüşler. En ilginci de kapının önünde bir panoya kayıp pasolar asılmış , kız öğrencilerin yüzleri kağıtla kapatılmış. Arkeolji bölümünde beş kadın öğretim görevlisi var. Erkek ve kız öğrenciler aynı sınıfta ama ayrı sıralarda oturuyorlar. Okuma yazma oranının çok düşük olduğu ülkede (1990 verilerine göre toplam nüfusta:%38, erkekler: %53 ,kadınlar: %26) üniversitede okuyan kızları görmek beni mutlu ediyor. 20 sene önce kızlar ancak 7 yaşına kadar okula gönderiliyormuş.

Osmanlı Devleti'nin Yemen üzerindeki hâkimiyetinin son bulduğu tarihte Zeydilerin dini lideri olan İmam Yahya 24 Şubat 1924'te kendisini Yemen kralı ilan ediyor. Onun yönetimi 14 Şubat 1948'de öldürülmesine kadar sürüyor. Yemen’in sembolü haline gelen yazlık sarayı 1930larda Dahr vadisinde 20 metre yüksekliğinde bir kayanın üzerine inşa edilmiş. Dışardan görselliği ne kadar olağanüstüyse içeriden de Dahr vadisine bakmak o kadar keyifli. Bahçede genç kızlarla arkadaşlık ediyoruz. Yüzlerini göstermiyorlar ama ellerindeki kına desenini çekmeme birşey demiyorlar.


İMAM YAHYANIN YAZLIK SARAYI
İnsana hüzün veren bu büyülü ülkeyi gezmeyi herkese tavsiye ederim.



Fotoğraflar


[Fotoğrafı büyültmek için üzerine tıklayın.

2849


YORUMLAR

Bu yazı için henüz yorum yazılmamıştır.




© Ekim 2015, NergizOvacik.com